Kocatepe İslami İlimler Dergisi (Jun 2024)

Salih Re’fet’in Şerh-i Kasîde-i Mevlânâ Câmî Adlı Eseri

  • Maruf Çakır,
  • Yusuf Yıldırım

DOI
https://doi.org/10.52637/kiid.1368902
Journal volume & issue
Vol. 7, no. 1
pp. 278 – 292

Abstract

Read online

Şerh sözlükte; “bir şeyi açıp yaymak”, “kesip yarmak”, “kapalı olan ifadeyi anlaşılır kılmak” gibi farklı şekillerde tarif edilmektedir. Istılahî olarak; “manayı açmak suretiyle bir konuyu anlaşılır kılmak için açıklamalarda bulunmak” anlamındadır. İslâmi literatürde zamanla her ilim dalının kendi şerh geleneği oluşmuş ve şârihler farklı ilim dallarındaki mühim -özellikle muhtasar- eserler üzerine şerhler kaleme almıştır. Şârihlerin amacı şerh edilen eserdeki kapalı ifadeleri açmak, örneklerle izah etmek ve eserde noksan kalan yanları tamamlamaktır. Şerh geleneği; dinî eserlerin anlaşılması çabası ile Arap coğrafyasında başlamış, daha sonra edebî eserleri de ihtiva ederek yaygınlaşmıştır. Sonraki asırlarda Fars edebiyatında da tercih edilen bir faaliyet olmuştur. Hz. Peygamber’in sözleri başta olmak üzere Müslümanlar için ehemmiyet arz eden metinler daha iyi anlaşılsın diye manzum, mensur veya manzum-mensur olarak tercüme ya da şerh edilmiştir. Hz. Ali (öl. 40/661), Kaʻb b. Züheyr (öl. 24/645?), İmam Bûsîrî (öl. 695/1296?) gibi geniş halk kitlelerince sevilen isimlerin eserlerine yapılan şerhler başta olmak üzere pek çok edebî eser bu geleneğin yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Şerh geleneği Türk edebiyatında da mühim bir yere sahiptir. İslamiyet’in kabulü ile başlayan yeni dini öğrenme ve anlama ihtiyacı Türk müellifleri özellikle didaktik eserler vermeye sevk etmiştir. Satır arası Kur’ân tercümeleri ile başlayan bu süreç tefsir, hadis, fıkıh gibi dinî içerikli eserlerin tercüme ve şerhlerinin yapılması ile devam etmiştir. Bu cihetle zaman içerisinde Arap ve İran coğrafyalarında mühim bir yer edinen şerh geleneği Türkler arasında da revaç bulmuştur. Türk edebiyatına en ziyade tesiri bulunan Fars ve Arap edebiyatının meşhur isimlerinin eserleri üzerine yapılan şerhler ise bu geleneğin mahsulleri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Arap edebiyatından yapılan tercüme ve şerhler sayıca Fars edebiyatından daha azdır. Hâfız-ı Şîrâzî (öl. 792/1390?), Sa‘dî-yi Şîrâzî (öl. 691/1292), Ferîdüddin Attâr (öl. 618/1221), Sâib-i Tebrîzî (öl. 1087/1676?) gibi İran edebiyatının meşhur isimlerinin yanı sıra Anadolu sahasında yaşamış olmakla birlikte eserlerini Farsça telif eden ve edebiyatımızı derinden etkileyen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (öl. 1273) eserlerine yapılan şerhler, şerh geleneğimizde Fars edebiyatının daha ziyade müreccah olmasına zemin hazırlamıştır. Farsça eserlerin Türk şerh geleneği üzerindeki tesirini göstermek bakımından öne çıkan bir diğer mühim isim de Molla Câmî’dir (öl. 898/1492). Asıl adı Nûrüddîn Abdurrahmân b. Nizâmiddîn Ahmed b. Muhammed el-Câmî olan müellif, İran edebiyatın en velûd isimlerindendir. Arapça eser verecek kadar bu dile hâkim olan Molla Câmî, öne çıkan eserlerini ise Farsça yazmış, toplamda kırk beşin üzerinde eser telif etmiştir. Molla Abdurrahman Câmî, kendisi henüz hayattayken Türk şair ve şârihlerin dikkatini çekmiş, onun eserleri ve üslubu örnek alınarak eserler verilmiş, bunun sonucu olarak onun tesiri pek çok şairin manzumelerinde izhar olmuştur. Öte yandan zamanla Anadolu sahasında Molla Câmî’nin birçok eseri Türkçeye tercüme edilmiş ve bunlardan bazıları üzerine şerhler de kaleme alınmıştır. Onun Türk edebiyatına tesirinin bir nişanesi de besmelenâmelerdir. İslâmi eser tertip geleneğinde müellifler eserlerine besmele, hamdele ve salvele ile başlarlar. Molla Câmî de eserlerine ve eserlerindeki bazı bölümlere besmele muhtevalı şiirler ile başlamayı tercih etmiştir. Bu kullanım zamanla besmelenâme türü şiirler yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu makalede Molla Câmî’nin besmelenâme türünde kaleme almış olduğu bir kasîdesine, 20. yüzyılda yaşamış Sâlih Re’fet Efendi (öl. ?) adlı bir şârih tarafından yapılan şerh tanıtılacaktır. Çalışmamızda öncelikle şârih Sâlih Re’fet Efendi ile ilgili malumat sunulacaktır. Ardından Molla Câmî’nin, besmelenâme türünün Türk edebiyatında ortaya çıkması ve gelişimi sürecine etkisi bu şerh bağlamında değerlendirilecektir. Son bölümde ise Sâlih Re’fet Efendi’nin şerh metnine çeviri yazı olarak yer verilecektir.