Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2019)

Sipâhîzâde’nin Enmûzecü’l-Fünûn’unda Tefsir İlmi

  • Mehmet Çi̇çek

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.620850
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 2
pp. 951 – 975

Abstract

Read online

İslam düşüncesinde tefsire dair birikim çok farklı şekillerde karşımıza çıkar. Bunlardan biri içinde tefsire dair bölümler barındıran enmûzec türü eserlerdir. Enmûzec türü eserlerde ele alınan ilimlerin seçimi farklı ölçütlere göre olabilmektedir. Bu ölçütler ilim tasnifi şeklinde olabileceği gibi birkaç ilimle de sınırlandırılabilmektedir. Biz de bu makalede Osmanlıda müderrislik ve kadılık gibi görevlerde bulunan Sipâhîzâde’nin yedi ilimle sınırlandırdığı Enmûzecü’l-fünûn adlı eserin ilki olan tefsir bölümünü inceleyeceğiz. Söz konusu eserde incelenen diğer ilimler ise hadis, kelâm, usûlu’l-fıkıh, fıkıh, beyân ve tıp’tır. Sipâhîzâde’nin Enmûzecü’l-fünûn adlı eserinin tefsir bölümünde toplam yedi mesele ele alınmıştır. Bu meseleler şunlardır: Bismillah yemin için kullanılır mı? el-Bakara sûresi 2/29 âyeti ışığında yeryüzü ve gökyüzünün yaratılmasındaki sıralama nedir? Sayı isimleri sınırlama (hasr) ifade eder mi? el-Bakara sûresi 2/50 âyeti ışığında İsrailoğullarının Mısırlılardan ziynetlerini ödünç alma sebepleri nelerdir? el-Bakara sûresi 2/58-59 âyetlerinde zikredilen İsrailoğullarına kente girme emri, onların yollarını şaşırmalarından önce mi yoksa sonra mıdır? Âyette söylenilen secde edilen kapı neresidir? el-Bakara sûresi (2/58-59) ile el-A‘râf sûrelerinde (7/161-162) anlatım farklılıklarıyla ilgili Fahreddin er-Râzî’nin soru ve cevapları nasıl değerlendirilebilir? Sipâhîzâde’nin tefsir ilminin meselelerini, belli bir tarihi derinlik üzerinden ele alması, onu hem tartışmanın bir tarafı haline getirmekte hem de eleştirel okuma üzerinden mevcut söylemin devamını sağlamaya imkân vermektedir. Bu da çalışmanın konusunu önemli hale getirmektedir. Zira çalışma sayesinde müellifin yaşadığı dönemdeki tefsir birikiminin seyrine dair bazı ipuçlarını yakalamak mümkün olacaktır.Özet: İslam düşüncesinde tefsire dair birikim çok farklı şekillerde karşımıza çıkar. Bunlardan biri içinde tefsire dair bölümler barındıran enmûzec türü eserlerdir. Enmûzec türü eserlerde ele alınan ilimlerin seçimi farklı ölçütlere göre olabilmektedir. Bu ölçütler ilim tasnifi şeklinde olabileceği gibi birkaç ilimle de sınırlandırılabilmektedir. Biz de bu makalede Osmanlıda müderrislik ve kadılık gibi görevlerde bulunan Sipâhîzâde’nin yedi ilimle sınırlandırdığı Enmûzecü’l-fünûn adlı eserin ilki olan tefsir bölümünü inceleyeceğiz. Söz konusu eserde incelenen diğer ilimler ise hadis, kelâm, usûlu’l-fıkıh, fıkıh, beyân ve tıp’tır. Enmûzecü’l-fünûn adlı eserin kütüphanelerde tespit ettiğimiz toplam yedi nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan beş tanesi Türkiye kütüphanelerindedir. Süleymaniye Kütüphanesindeki üç nüsha Ayasofya, Laleli ve İsmihan Sultan bölümlerindedir. Bir tanesi Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi kısmındadır. Diğeri Konya Belediyesi İzzet Koyunoğlu Kütüphanesindedir. Türkiye dışındaki iki nüsha ise Viyanadaki Avusturya Milli kütüphanesi ile İrlanda Dublin’deki Chesterbeatty kütüphanesindedir. Mevcut nüshalardan hareketle eserin üç isme hediye edildiği görülmektedir. Bunlar, III. Murad, Sokullu Mehmet Paşa ve Sinan Paşa’dır. İsmihan, Lâlelî ve Viyana nüshaları Sokullu Mehmet Paşa’ya ithaf edilmiştir. Sinan Paşa’ya ithaf edilen tek nüsha Ayasofya nüshasıdır. Diğer üç nüsha ise Sultan III. Murad’a ithaf edilmiştir. Bu nüshalar arasında müellifin kendi hattıyla yazıldığı belirtilen İsmihan Sultan nüshasının diğerlerine nazaran öne çıktığı söylenebilir.Sipâhîzâde’nin Enmûzecü’l-fünûn adlı eseri yedi bab üzere oluşturulduğu gibi tefsir bölümünde de toplam yedi mesele ele alınmıştır. Kanaatimizce tefsir kısmında ele alınan ilk konunun besmele olmasını bir boyutuyla da eserin girişine yönelik bilinçli bir tercih olarak kabul etmek şaşırtıcı olmayacaktır. Genel tavrı önce meselenin sunumudur. Meselelerin tamamı Zemahşerî, Râzî ve Beyzâvî üçlüsünden biri veya ikisi üzerinden oluşturulmaktadır. Meselelerin oluşumunda dikkat çekici bir nokta da Sipâhîzâde’nin mushaf tertibine göre besmeleden başlayarak el-Bakara sûresi 59. âyete kadar sıralı devam etmesidir. Buna göre müellif, ilgili kısımda tespit ettiği problemleri konu edinmektedir. Tefsir bölümünde ele alınan meseleler şunlardır: 1. Bismillah yemin için kullanılır mı? Sipâhîzâde’ye göre Beyzâvî, Cürcânî ve Molla Hüsrev’in, Allah’ın adıyla yemin etmekle bir işe besmeleyle başlama arasında var olduğu söylenen ayrışma el-Mergīnânî’nin (ö. 593/1197) Hidâye’si ile İbnü’l-Hümâm’ın (ö. 861/1457) şerhi üzerinden reddedilmelidir. Yani billah ile bismillah arasındaki farklardan biri ona göre yemin olması değildir. 2. el-Bakara sûresi 2/29 âyeti ışığında yeryüzü ve gökyüzünün yaratılmasındaki sıralama nedir? Sipâhîzâde yeryüzünün yaratılması ile düzenlenmesinin aynı anda olmadığına değinir. 3. Sayı isimleri sınırlama (hasr) ifade eder mi? konusunda Sipâhîzâde, “…gökyüzünü yedi kat olarak düzenledi” âyetini merkeze alarak burada belli bir sayı zikredilmesinin sınırlamaya işaret edeceğini âyet, hadis, dilci ve usulcülerin kullanımı üzerinden örneklendirir. 4. el-Bakara sûresi 2/50 âyeti ışığında İsrail oğullarının Mısırlılardan ziynetlerini ödünç alma sebepleri nelerdir? Sipâhîzâde Fahreddin er-Râzî’nin konuya dair iki argümanı yani Kıptilerin ödünç verdikleri bu malların peşlerine düşmeleri ve ziynet eşyalarının İsrail oğullarının ellerinde kalması şeklindeki değerlendirmeleri eleştirerek bunları doğru kabul etmez. 5. el-Bakara sûresi 2/58-59 âyetlerinde zikredilen İsrail oğullarına kente girme emri, onların yollarını şaşırmalarından önce mi yoksa sonra mıdır? O, burada kente girme emrinin onların yollarını şaşırmalarından sonra olduğu şeklindeki Zemahşerî ve Beyzâvî’nin delillerini eleştirir. Kendi delillerini sunarak yollarını şaşırmalarından önce kente girme emrinin onlara verildiğini vurgular. 6. el-Bakara sûresi 2/58 âyetinde zikredilen secde ederek girilen kapı neresidir? Bunun Kudüs mü yoksa namaz kıldıkları caminin kapısı mı olduğu tartışmalıdır. Zemahşerî ve Beyzavî bunun Kudüs şehrinin kapısı olduğunu söyler. Acaba bu emir Hz. Musa’nın ölümünden önce mi yoksa sonra mı olmuştur? Sipâhîzâde bu iki görüşten hangisi olursa olsun bunun Kudüs şehrinin kapısı olması gerektiği düşüncesindedir. 7. el-Bakara sûresi (2/58-59) ile el-A‘râf sûrelerinde (7/161-162) anlatım farklılıklarıyla ilgili Fahreddin er-Râzî’nin soru ve cevapları nasıl değerlendirilebilir? Sipahîzâde, Râzî’nin sunduğu cevapları eleştirerek karşı cevaplarını verir. Müellifin fıkhî noktada hanefîliği açıktır. Bununla birlikte Sipâhîzâde’nin tefsir’de herhangi bir aidiyet üzerinden meseleleri incelemediği, kendi görüşüne uygun olan isimleri öne çıkardığı söylenebilir. Nitekim fıkhî noktada Şafii olan Beyzâvî’yle bazen görüş birliğine varırken itikâdî açıdan da mutezîlî olan Zemahşerî’yi yer yer olumlar.Sipâhîzâde’nin tefsir ilminin meselelerini, belli bir tarihi derinlik üzerinden ele alması, onu hem tartışmanın bir tarafı haline getirmekte hem de eleştirel okuma üzerinden mevcut söylemin devamını sağlamasına imkân vermektedir. Nitekim incelediği konularda eleştirel devamlılık tavrı baskındır. Bu eleştirel devamlılık tavrı, kanaatimizce mevcut metin merkezli dilsel sistemin gücünü koruması için bir sağlamlaştırma eylemidir. Bu anlamıyla örneklerden hareketle müellifin yaşadığı coğrafyada tefsirin canlılığını koruduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki sistemin kurucu isimleri olarak ifade edebileceğimiz Zemahşerî, Fahreddin er-Râzî ve Beyzâvî ile sistemin devam ettiricisi Seyyid Şerif Cürcânî, Molla Hüsrev, İbn Kemal Paşa gibi isimler müellif tarafından eleştirel okunmaktadır. Bu da çalışmanın konusunu önemli hale getirmektedir. Zira çalışma sayesinde müellifin yaşadığı dönemdeki tefsir birikiminin seyrine dair bazı ipuçlarını yakalamak mümkün olacaktır. Müellifin ele aldığı konularda her ne kadar olumsuz olsa da Fahreddin er-Râzî’nin merkezî figürlerden biri olması, Râzî’nin otoritesinin devam ettiğinin bir göstergesidir. Bunu, Râzî’nin tefsirinin kelâmî yönünün güçlü olmasından ziyade etki gücüne bağlamak daha doğru olacaktır. Zira Sipâhîzâde tarafından Râzî, sadece kelamî meselelerde merkeze alınmaz. Bunun dışında sayıların hasr ifade edip etmemesi ve âyetlerde farklı lafızların kullanılmasının sebepleri gibi dilsel meseleler de onu konunun bir parçası kılmaktadır.

Keywords