Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Jun 2021)

Anlam ve Değer Açısından Kur’an’da Hızır-Mûsâ Kıssasında Çocuğun Öldürülme Meselesi

  • Soner Aksoy

DOI
https://doi.org/10.33420/marife.903003

Abstract

Read online

Kur’an’da yer alan ilginç ve üzerinde pek çok tartışmanın cereyan ettiği anlatılardan biri hiç kuşkusuz Kehf sûresi 60-82. ayetleri arasında geçen Hızır-Mûsâ kıssasıdır. Bu kıssada çocuğun öldürülme meselesi İslam ilim geleneğinde en çok konuşulan konular arasında bulunup adalet idesi açısından bazı eleştiri ve değerlendirmelere zemin oluşturmuştur. Bu meseleyle alakalı konular İslam tarihinin erken dönemi boyunca Eş’arîlik, Mu’tezile ve Mâtüridîlik gibi kelam ekollerince tartışılan hususlar arasında olmuştur. Buradaki asıl sorun yüce Allah’ın, fiillerinde insandaki adalet tasavvuru ve algısını dikkate alıp almadığı ve eylemlerini buna uygun olarak sergileyip sergilemediği meselesidir. Konunun modern zihinlerde bir yere oturtulmasının ve gereğince kavranmasının kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Kelâm ekolleri bu soruna, ya Allah’ın irade ve kudreti veya adaleti ya da hikmet ve adalet dengesi açılarından yaklaşarak izah getirme çabası sergilemişler ve tartışmalarını bu ilkeler ışığında yürütmeye çalışmışlardır. Yine bu mevzu gerek klasik, gerekse modern tefsirlerde çeşitli yönlerden ele alınmaya ve çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu tür açıklamalarda, istisnalar bir tarafa bırakılacak olursa meselenin ilahî takdire ve gayb âlemine ilişkin boyutuyla hukûkî/şer‘î boyutunun genellikle birlikte ve iç içe işlendiği, bu durumun da konuyu anlaşılır kılmaktan ziyade daha karmaşık hâle getirdiği müşahede edilmiştir. Bu nedenle olsa gerek, klasik müfessirler bu hususta daha çok, öldürülen çocuğun yaşı ile öldürülme sebebi üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu yaklaşım biçimi de tarih boyunca çeşitli tartışmalara ve farklı düşüncelerin ortaya konulmasına neden olan bu sorunu anlaşılır kılmaktan ziyade daha karmaşık hâle getirmiş ve bazı soru işaretlerinin artmasına neden olmuştur. Allah’ın kulları ve kâinat üzerinde uygulamaya koyduğu tasarruflarının beşeri tasavvur ve anlayışa göre şekillenen hukûkî bir çerçevenin esas alınarak sınırlandırılmaya çalışılması isâbetli ve makul bir yaklaşım olarak görülemez. Çünkü varlık âlemindeki her şeyin mutlak hâkimi olan ve her şeyin bilgisini elinde tutan Allah’ın fiilleri mutlak hakikatin ifadesidir. Bu konudaki aksi tutum Allah’a eksiklik izafe etmek anlamına gelebilir. Bu noktada Allah’ın bazı fiillerinin ardında yatan sebeplerin gerçek anlamda ne zaman bilinip anlaşılacağının belli olmayışının iyice kavranması hayati bir önem taşımaktadır. Nitekim bu gerçek, Kur’an’da pekçok kez vurgulanmıştır. Hâl böyle olmakla birlikte kimilerince kıssada çocuğun öldürülmesinin insanda var olan adalet duygusunu zedeleyeceği ve Allah’ın mutlak adaletini gölgeleyeceği iddiası ortaya atılmıştır. Bu yaklaşıma göre Allah belirlenmemiş kader gereği insanla ahlakî ilkeler doğrultusunda ilişkide bulunur. Buna karşın söz konusu iddiada Hz. İbrâhîm kıssasında yer aldığı üzere Allah’ın ona çocuğunu kesmesini emretmesi bir problem olarak görülmemiştir. Bu bakış açısı, ilgili olayın Allah insan ilişkisi kapsamında ele alınamayacağı şeklinde gerekçelendirilmiştir. Ne var ki bu görüşün gerçeği yansıttığını söylemek oldukça zordur. Zira bu kıssadan da Allah-insan ilişkisine dair bazı ders niteliği taşıyan mesajların çıkarılması pekâlâ mümkündür. Öte yandan böyle bir yaklaşımın benimsenmesinin arka planında meselenin kelamî bir tartışmanın parçası hâline getirilmek suretiyle çocuğun öldürülme meselesi üzerinde aşırı odaklanılmasının yattığını söyleyebiliriz. Sonuçta bu yaklaşımda bir bütün olarak kıssanın anlaşılmasına yardımcı olacak önemli bazı ayrıntılar göz ardı edilmiştir. Diğer taraftan, kıssadaki bu meseleyi anlamada anahtar rolü oynayacak ifadenin Hızır’la Mûsâ buluştuklarında Hızır’ın “Sen asla benimle beraberliğe sabredemeyeceksin. Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeye nasıl sabredesin ki?” ve ayrılmadan önce “Ben bunu kendi irademle yapmadım” şeklindeki sözleri olduğunu özellikle belirtmemiz gerekir. Böylece bu ifadeleriyle Hızır, Mûsâ’nın beşer aklını aşan birtakım olaylarla karşılaşacağını ve tüm bunların Allah’ın iradesiyle gerçekleşeceğini buluşmalarının en başında dile getirmiş olmaktadır. Kıssadaki bu temel mesaj, bu konuda bütüncül yaklaşımdan uzaklaşılarak gözden kaçırılmıştır. Bu durumda, kıssanın değerlendirilmesinde ortaya çıkan temel yanılgı, tıpkı Hz. İbrâhîm kıssasıyla ilgili değerlendirmede olduğu gibi Hızır-Mûsâ kıssasında da beşer algısının ötesinde bazı mesajların yer aldığı gerçeğinin dikkate alınmamış olmasıdır.

Keywords