Hitit İlahiyat Dergisi (Jun 2021)

Molla Sadrâ’da Allah’ı Bilmenin İmkânı ve O’nun Hakkında Konuşmanın Sınırları

  • Hüsnü Aydeniz

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.860341
Journal volume & issue
Vol. 20, no. 1
pp. 347 – 376

Abstract

Read online

Bu makalenin temel amacı, Allah’ı bilmenin imkânı ve O’nun hakkında konuşmanın sınırlarını dile getirmeye çalışan alternatif bir yaklaşımı ortaya koymaktır. Düşünce tarihi içerisinde Tanrı hakkında dile getirilen ve birbirinden farklı unsurlara işaret eden pek çok anlayış bulunmaktadır. Metafizik boyutu ilgilendiren hususların dilin sınırları çerçevesinde ifade edilmesindeki zorluk, bu yaklaşımların büyük oranda eksiklikler taşımasına neden olmuştur. Ancak anlama ve ifade etme faaliyetlerinde, bütün alternatiflerin dikkate alınması elzem görünmektedir. Böylece, herhangi bir ifadede karşılaşılan sorunlar, bir diğerinin vasıtasıyla kısmen de olsa giderilebilir. Kimi çağdaş düşünürlerin belirttiği gibi, İslam düşünce geleneği zengin birikimiyle, salt ibarelerin bir tekrarı olmanın ötesine geçirilebildiği ve ilham verici yönleri ön plana çıkarıldığı zaman çağdaş dönemdeki anlamlandırmalara ciddi katkılar yapma potansiyeli taşımaktadır. Yine de özellikle böyle bir konuda her sorunun çözülmesinin bir garantisinin bulunmadığını belirtmek gerekir. Bu bağlamda, çalışmanın ilk aşamasında İslam düşünce ekolleri içerisinde önemli bir yere sahip olan ve irfan geleneğinin temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Molla Sadrâ’nın görüşleri üzerine odaklanılmış ve onun ontolojik yaklaşımlarının çerçevesi belirlenmeye çalışılmıştır. Böyle bir temellendirmenin gerekçesi, ontoloji ile epistemoloji arasındaki derin ilişkinin vurgulanması ve Sadrâ’nın bu konudaki hassasiyetinin ve üslubundaki maharetin tespit edilmesidir. Varlığı asıl kabul eden ve bütün sistemini bu düşünce üzerine konumlandıran Sadrâ’nın bu sürecin sonunda ulaştığı nihai gerçek, Allah hakkında tenzihî bir dilin kullanılmasının zorunlu olduğu ifadesidir. Bu noktada onun kendisinden önceki dönemlerde böyle bir dili kullanan düşünürlerden ciddi bir şekilde etkilenmekle birlikte, özgün olarak nitelendirilebilecek yanlarıyla dikkat çekici bir düşünür olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Özellikle onun felsefe, kelam ve tasavvufun tartıştığı konuların kesişim noktasında yer alması ve ahenkli bir yapı inşa etme gayreti büyük bir önem arz etmektedir. Dolayısıyla çalışmanın ilk başlığı Sadrâ’nın tenzihî dilinin dayanaklarını ve çerçevesini içermektedir. Özellikle teşbihî dilin doğurduğu sorunların kapsamlı bir şekilde dile getirilmesi ve temsilî dilde aşırıya kaçmanın hakikati yansıtmaktan uzaklaşmaya yaptığı etkiye dair eleştirileri dikkate değer görünmektedir. Ardından, insanların varlık alanına girişlerinden tekrar Gerçek Varlığa dönüşlerine kadar geçirdikleri bilişsel süreç irdelenmiştir. Böylece Sadrâ’nın varlık anlayışı ile bilgi anlayışı arasındaki bağ daha açık bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmış; varlıktaki ve insani boyuttaki hiyerarşik yapılanmaya dair söylemleri üzerinde durulmuştur. Bu hiyerarşinin ilahi hikmeti yansıtacak şekilde birbirine sıkı bir şekilde bağlanmış bir zincir olarak anlaşılması mümkündür. Sadrâ, tenzihî dilin nihailiğini savunsa da, insanın Allah hakkında büsbütün suskun bir konumda kalamayacağının farkındadır. Bu nedenle çalışmanın üçüncü aşamasında insanın Allah hakkında konuşurken ne gibi araçlardan yararlanabileceği konusunda Sadrâ’nın üzerinde durduğu nass, akıl, ilim ve mükâşefe gibi dayanaklara ilişkin düşünceleri ele alınmıştır. Bu yönüyle onun düşünceleri hem varlık hiyerarşisini bütünüyle yadsıyan ve insanın dünya içerisindeki özel konumunu reddeden hem de varlıklar arasındaki ilişkiyi daha iyi kavramayı kolaylaştıran bağları göz ardı eden yaklaşımlar için önemli bir alternatif olarak görülebilir. Son kısımda ise insanların zorunlu olarak başvurdukları temsilî dilin ne şekilde kullanılabileceği, Sadrâ’nın dile getirdiği yaklaşımlar bağlamında incelenmiştir. Böylece son iki aşamada, ilk iki aşamada üzerinde durulan varlık ve bilginin, söylemin sınırlarını nasıl etkilediği gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışma boyunca başta Esfar olmak üzere, Sadrâ’nın eserleri merkezi bir referans olarak ele alınmış ve kimi konuların daha derinlikli analizlerinin yapılması amacıyla, son yıllarda sayıları artan ve Türkçe yayımlanmış olan kaynaklardan da yararlanılmaya çalışılmıştır.

Keywords