Eskiyeni (Mar 2020)
Şifâî Mehmed Dede (öl. 1081/1671) ve Öncesindeki Şârihlerin Menevî’nin Birinci Beytine Dair Yorumlarının İncelenmesi ve Karşılaştırılması
Abstract
Mesnevî Anadolu sahasında Türk edebiyatını etkilemiş en önemli metinlerdendir. Eserin tesiri dolayısıyla onu anlamak ve anlamlandırmak adına tercüme ve şerhler yazılmıştır. Mesnevî’nin Türk edebiyatındaki yeri, Gülşehrî’nin (öl. 838/1435) hikâye çevirileri ile başlamıştır. Bir süre sonra Mesnevî’nin mana derinliği ve birçok yere atfı dolayısıyla çevriler yeterli olmamaya başlar. Bu yüzden onu anlayabilmek için çevrileri şerhler takip etmiştir. Bu geleneğin başlangıcı ise Mui-nüddin Mustafa’nın Mesnevî’nin ilk cildini manzum olarak şerh ettiği Mesnevî-i Murâdiye ile 15. yy.’da başlar ve günümüze dek devam eder. Mesnevî şerhleri manzum ve mensur olarak ikiye ayrılabileceği gibi, Cezîre-i Mesnevî yahut bu tarzda oluşturulmuş derlemelerin de şerh edildiği görülmüştür. İlk iki beyit, ilk on sekiz beyit, birinci cilt yahut herhangi bir cilt ve altı cildin tamamına yazılmış şerhler mevcuttur. Şerhlerde Farsça diline dair gramerle ilgili bilgiler verilmiş, hikâyelerle beyitlere örnekler getirilmiş, beytin işaret ettiği mazmunlar açıklanmış, beytin iktibas ettiği ayetler gösterilmiş ve neye delalet ettiği belirtilmiş ve Mesnevî içerisinden veya diğer eserlerden Farsça ve Türkçe mısra, beyit, gazel, rubai alıntılanarak Mesnevî beytinin kültür içerisindeki yeri örneklendirilmiştir.Şerhlerin dilinin Türkçe olması, şârihlerin benzer mekânlarda bulunmaları ve buralarda yetişme-leri, aynı kültür içerisinde, benzer kitaplarla iştigal etmeleri yorumlarının birbirinin misli yahut yaklaşığı olmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca, Mesnevî metinleri birbirinden çok farklı değildi ve Mesnevî’yi çözümleme adına bir gelenek mevcuttu. Bundan ötürü yorumlarda ister istemez an-lamda koşutluklar mevcut olagelmiştir. Bazı metinlerdeki yakınlık ise cümle düzeyine çıkabilmek-tedir. Şifâî Mehmed Dede 17. yy.’da yaşamış Mesnevî’yi kısa ve sade bir şekilde şerh etmek isteyen şârih-lerdendir. Ondan sonra onun tarzında şerh yazan XVIII. yy.’da Muhammed Murad Molla (öl. 1264/1848)’yı görüyoruz. Öncesinde ise Hacı Pîrî (öl. 1049/1640) ve Ebu’s-Suud Sâdullah (öl. 16. yy.) bu tarzda eserler ortaya koymuşlardır. Yalnız onlarda bazı yerlerde Farsça şiir alıntılarının, beyti açıklamak için kullanıldığına rastlanılır. Şârihlerin çoğu Mesnevî’yi Farsça şeklinde okuyup anlayamayan Türklere hizmet etmeyi iddia etse de bu tarz alıntıların anlamı verilmemiştir. Dola-yısıyla bu şerhleri okurken dahi belli bir alet ilmine sahip olmak zaruridir. Şifâî’nin çok az olan alıntıları ayet ve hadislerdir ve onları bazı yerlerde açıklamıştır. Şifâî’nin şerhinin muhtasar olma-sı, bir yandan okuyucuyu sıkmamak adına bir üstünlük sağlar, öte yandansa meseleleri açıklamak-ta çoğu yerde eksik kalır. Onun etkilendiği şârihler Mustafa Muslihüddin Surûrî (öl. 969/1562) ile İsmâil Rusûhî Ankaravî’dir (öl. 1041/1631-2). Bunu şerhin girişinde söylemektedir. Şifâî’nin, tesiri altında olduğunu belirttiği şârihlerin hangi yönünü beğenmediğini söylemesi, bize doğrudan bu şerhlerle Şifâî’nin şerhini karşılaştırma imkânı sağlıyor. Şifâî şerhini karşılaştırmak adına Surûrî ve Ankaravî şerhlerine göz gezdirdiğimizde aynı Mesnevî beyitlerinde; Mesnevî metninde geçmeyen kelimeler, ıstılahlar, ifadeler, cümleler ve alıntı nevin-den noktaların örtüştüğü yerlere rastladık. Bunun yanısıra kısmen benzer ve özgün yorumların varlığına da şahit olduk. Bunun üzerine Şifâî Mehmed Dede öncesinde acaba herhangi bir yazarın başka bir yazardan ifade, kelime, ıstılah… gibi benzerlikleri, aktarımları olup olmadığı sorusunu sorduk. Bu soruyu, Mesnevî’yi yorumlamak adına ‘Şifâî’nin, acaba ne gibi bir özel katkısı vardır, diğer şârihlerden farklı ne söylemiştir ve öncesinde kim kimden nasıl etkilenmiştir’ soruları takip etti. Bütün bu sorulara cevap verebilmek için Şifâî Mehmed Dede’ye değin yazılmış şerhlerin yazılış tarihlerine göre bir sıralama yaptık ve karşılaştırmak adına birinci beyti kendimize örnek aldık. Muînüddin Mustafa, Dede Ömer Rûşenî (öl. 892/1486-87), Surûrî, İlmî Dede (öl. 1019/1611), Ebu’s-Suûd Sâdullâh (öl. 16. yy.), Hacı Pîrî (öl. 1049/1640), Mustafa Şem’î Efendi (öl. 1011/1602-03), Abdülmecid Sivâsî (öl. 1048/1639), Sabûhî Ahmed Dede (öl. 1057/1647), İsmâil Rusûhî Anka-ravî, Hacı İlyas-zâde (öl. 1034/1625), Abdullâh Bosnevî (öl. 1053/1644), Sarı Abdullah Efendi (öl. 1071/1661), İbrâhîm Cevrî Efendi (öl. 1064/1654), Ağa-zâde Mehmed Efendi (öl. 1063/1652-53) ve Şifâî Mehmed Dede (öl. 1081/1671) gibi şârihlerin şerhlerini sıralayarak karşılaştırdık. Birinci beyitteki ney, ‘cudāyīhā’/ayrılıklar, dinle gibi sözcüklerle ile birlikte şârihlerin dile getirdiği Mesnevî’nin yazılış hikâyesine, ilk beytin gramerine ve nüsha farklılıklarına dair bilgileri; başlıklar altında inceledik ve karşılaştırdık. Yorumlar sıralamaya göre okunduğunda kimin yorumu kimle örtüşüyor, kim kimden önce ne demiş ve anlam aynı mı kalmış, yoksa değişmiş mi, şârihin kendine has yorumu nedir gibi noktalara cevap verilebildi. Bir yorumun metin içerisinde yer alması anla-tımı bozuyor ise o zaman dipnota yazıldı.Birinci beyit için yapılmış yorumlarda ney istiaresinin karşılığında üç şey vardır. Bunlar Mevlânâ’nın kendisi, arif veya evliya ve Hz. Peygamber’dir. Bu yorumlardan ilkinin öncelikle kastedildiği düşünülebilir. Zira elimizdeki ilk nüshada ‘īn ney/bu ney’ ile Mevlânâ neyin anlamını kendine yöneltiyor. Diğer yorumlardan arif ve evliya da bizce muteberdir, Mevlânâ ile ifade edilen anlam böylece başkalarına doğru genişler. Çünkü onlar peygamberin varisleridir. Üçüncü yorum olan Hz. Peygamber’i ney istiaresine yaklaştırmak için şârihlerin oldukça uğraştığını düşünüyo-ruz. Uzak anlamı yakınlaştırmak için ebced vesile edilmiştir. Bu tarz yorumlar kanımızca ney istiaresiyle örtüşmez. Ney’in karşıladığı iddia edilen Hz. Peygamber anlamının yine veliye dönme-si ve onu anlatması bunun bir göstergesidir. Mesnevî’ye neden ‘biş’nev/dinle’ ile başlanılmıştır sorusunun cevabı da peygamber ve varisi evliyaya işaret eder. Onlar Kur’ân’ın ‘oku’ emrine ilişik iken, diğerleri onları dinlemekle yükümlüdür. Bu silsilenin Mesnevî mantığı ile paralel olduğunu, yine Mesnevî’den alıntıladığımız beyitlerle örneklendirdik ve ikinci beyitle ilişkisini vermeye çalıştık.
Keywords