Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2021)

William Whewell ve John Stuart Mill’de Ahlâk-Hukuk İlişkisi

  • Metin Aydın

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.852271
Journal volume & issue
Vol. 25, no. 1
pp. 49 – 71

Abstract

Read online

Bu makalede 19. yüzyıl Britanya’sının en önemli iki ahlâk düşünürü olan William Whewell (1794-1866) ve John Stuart Mill (1806-1873)’in ahlâk ile hukuk ilişkisine dair görüşleri konu edinilmektedir. Whewell, ahlâka temel teşkil eden ilkelerin ahlâki duyu ya da vicdan gibi insan doğasında bulunan bir yeti aracılığıyla doğrudan sezgisel olarak bilinebileceğini savunan bir geleneğe mensuptur. Bununla birlikte Whewell, söz konusu bu temel ilkelerin sezgisel olarak bilinme sürecinin gayri rasyonel bir süreç olmadığını, aklın tüm bu süreç boyunca aktif olduğunu savunur. Bu anlamda akıl, Whewell’in sisteminin en temel kavramı olarak karşımıza çıkar. Whewell’in sisteminde Tanrı iradesi en yüksek iyiyi temsil eder. Buna göre Tanrı iradesine uygun eylem ahlâki olarak doğru eylem olmaktadır. Whewell, akıl ile Tanrı iradesi arasında doğal bir birlikteliğin olduğunu ileri sürerek, akla uygun eylemde bulunmanın Tanrı iradesine uygun olarak davranmak anlamına geldiğini savunur. Buna karşılık Mill’in mensubu olduğu faydacılık ise en yüksek sayıda insanın en büyük mutluluğunu ahlâki olarak doğru eylemin ölçütü olarak belirleyen bir ahlâk teorisidir. Ahlâkın olgusal temelde deneyime ve içgözleme dayanması gerektiğini savunan faydacılık, hiçbir metafizik ve teolojik unsura sistemi içerisinde yer vermez. Faydacılık, ahlâki sezgiciliğin temel ahlâki ilkelerin sezgisel olarak bilinebileceği iddiasını reddeder. Faydacılığın bu yaklaşımı bahse konu iki teoriyi birbirinin doğal rakibi haline getirir. İşte bu rekabetin bir sonucu olan Whewell-Mill tartışmasının konularından biri de ahlâk-hukuk arasındaki ilişkidir. Bu bağlamda Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisine dair görüşleri, Mill’in Whewell’e bu konudaki eleştirileri ve Whewell’in Mill’e verdiği yanıtlar makalenin konu sınırlarını oluşturmaktadır. Karşılaştırma yönteminin benimsendiği bu çalışmadaki temel amaç, ahlâk-hukuk ilişkisine yeni bakış açıları kazandırmaktır. Whewell-Mill tartışmasına odaklandığımızda, Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisini hak kavramı, Mill’in ise adalet kavramı temelinde ele aldığını görürüz. Whewell’e göre yasalar tarafından belirlenmiş haklar olmadıkça ahlâktan bahsetmenin imkânı yoktur. Bu bağlamda adalet de temelde yasaya uygunluğu ifade eder. Mill de tıpkı Whewell gibi adaletin sabit olmayıp, değişken olduğunu kabul eder ve adil olanın ancak faydanın belirleyebileceğini ileri sürer. Mill, Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisine dair görüşlerine itiraz eder ve ona bu konuyla ilgili olarak birbirinin devamı niteliğinde üç eleştiri yapar. Mill’e göre Whewell ilk olarak, yasaların olmadığı yerde ahlâktan bahsetmenin mümkün olmadığını iddia ederek, hukuku ahlâkın temeli haline getirmiştir. Whewell, Mill’in bu eleştirisine itiraz ederek, kendisinin hukuku ahlâkın temeli haline getirmediğini, ahlâki ilkelerin uygulanması için hukuka ihtiyaç duyulduğunu söylediğini belirtir. Mill’in ikinci eleştirisi ise Whewell’in yasaları ahlâki doğruluk ölçütü haline getirdiği ve bunun da ahlâkı haklara, dolayısıyla da yasalara riayete indirgediği şeklindedir. Whewell, ahlâki doğruluğun hukuki doğruluktan çok daha geniş olduğunu söyleyerek Mill’e itiraz eder. Ona göre yasalara itaat, ahlâki doğruluğun yalnızca bir kısmıdır. Mill’in son eleştirisi ise Whewell’in adil olmasalar bile yasalara itaati ahlâkî bir ödev haline getirdiğine dairdir. Öyle ki Whewell’in sisteminde köleliği onaylayan yasalara itaat dahi ahlâki bir ödev haline gelmektedir. Whewell ise yasaların zaman zaman gayri ahlâki olabileceğini kabul etmekle birlikte söz konusu yasalara itaatin itaat etmemeye nazaran daha makul olduğunu belirtir. Zira yasalara uymama durumunun ortaya çıkaracağı sorunlar çok daha büyüktür. Yapılması gereken daha adil yasaların yapılmasını sağlamaktır. Fakat Whewell’e göre yasaları adil hale getirmek ahlâkçının değil hukukçunun görevidir. Mill’in Whewell’e yönelttiği bu eleştiriler, aslında Mill’in kendi sistemini de ilgilendiren eleştirilerdir. Bu eleştirilere Mill’in kendisi de tatmin edici cevaplar verememektedir. Sonuç olarak Whewell ile Mill arasında ahlâk ile hukuk arasındaki ilişkiye dair gelişen bu tartışmada ahlâk-hukuk ilişkisiyle ilgili olarak her iki düşünürde de farklı cevaplar bulmak mümkündür. Fakat bu cevapların mezkûr sorunları çözüme kavuşturduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir.

Keywords