Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2022)

Kutsal Metinlerde Hermenötik Yaklaşım ile Te’vil Olgusu

  • Abdulbaki Deniz

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1054904
Journal volume & issue
no. 28
pp. 5 – 28

Abstract

Read online

İnsanoğlu, kâinat ve içindeki her şeyi doğru anlamak ve yorumlamak için her zaman muhtelif çabalar içinde olmuştur. Bu açıdan insanın olduğu yerde anlam ve anlama, anlamanın olduğu yerde de yorumun olması doğaldır. Hermenötik çaba genel olarak “varlığı anlama ve anlamlandırma” gayesiyle ortaya çıkmakla birlikte zamanla varlığa anlam verme iddiasında olan kutsal metinleri “derinlemesine anlamlandırma” esasına evrildiğini söylemek mümkündür. Kutsal metinlerin anlaşılmasını sağlayan önemli unsurların başında bulunan “dil ve lafız” gibi somut öğeler, hermenötik faaliyette bulunanları kelime ve imgelerin oluşum süreçlerini, anlam boyutlarını ve sosyal hayatla ilişkilerini incelemeye sevk ettiği söylenebilir. Kelimelerin zâhir ve bâtın boyutları ile değişik ve çoklu anlam potansiyelleri ilk akla gelen manâları dışında daha derin hakikatler içerme yönlerine dair açık işaretler taşıdığından hermenötik çabada metnin sahibinin gerçek maksat ve niyetini ortaya çıkarmaya yoğunlaşmasına sebep olduğu ifade edilebilir. Bu bağlamda anlama ve anlamlandırma sürecine etki eden üç unsur söz konusudur: Asıl olan metnin sahibi, metnin kendisi ve yorumcunun metinden anladığı. Metnin sahibinin maksadı ile metinden anlaşılanın farklı olabileceği esasına dayanan anlama sürecinde ilahî metinleri insanların anlayabileceği düzeye indirgeme görevini üstlendiği ifade edilen “Hermes” unsuru önemli bir yer tutmaktadır. Hermenötik faaliyette Hermes’in, aslında sıradan insanların anlamaktan aciz kaldığı ilahî kutsal metinleri açıklama göreviyle temayüz etmesi sebebiyle sözü geçen üçlü anlama döngüsünde ilkesel olarak “onun ne anladığının” esas alınması hususu aynı zamanda Kur’an’a özgü olarak ortaya çıkan te’vil gibi kavramlarla ayrışma noktasını da teşkil etmektedir. Zira te’vil, “nas” olarak ifade edilen dinî metinlerde geçen lafızlardan “değişik manâlara muhtemel olanları diğer muteber delillerle desteklenen manâya döndürülmesi ve söz konusu manânın şâriin maksadı olarak belirtilmesi” esasına dayanmaktadır. Bu bakımdan metnin sahibinin (şâri) ile metinden anlaşılan manânın paralellik arz etmesine dikkat edilmesi ve bu hususta gösterilen hassasiyet, te’vilin şahsî ve öznel görüşlere alet edilmesine engel teşkil etmektedir. Bundan dolayı te’vil faaliyetinde bulunan kişi, te’vile konu olan kelime ve te’vil delilleriyle ilgili usulcülerin belirlediği diğer şartlar her zaman önemsenmiştir. Ayrıca te’vilde temel hedef sadece şâriin maksadını ortaya çıkarmak olduğundan neticenin nesnel, objektif ve beşerî değişkenlerin etkisinden uzak olması beklenmektedir. Bu açıdan söz konusu hususlara riayet edilmeyen öznel değerlendirmelerin şer‘î hiçbir değeri yoktur. Buna ilaveten iki kavram arasında yapılan mukayesede hermenötikteki “Hermes” unsuruna tekabül eden mistik şahsiyetin kimliği de önemlidir. İlk bakışta “peygamber” gibi bir şahsiyete işaret ettiği anlaşılsa da dinî metinleri avâmın anlayabileceği şekilde açıklayan ve onlardan ahlak esaslarıyla yaptırım özelliği olan hükümleri çıkaran âlim yahut müçtehitlere tekabül ettiği de söylenebilir. Bu durumda da şâri, asıl maksadını ortaya koyma vasıtası olan nasların tahrif ve tebdile maruz bırakılmaması hususunda muhataplarını şiddetli bir şekilde uyarmıştır. Dolayısıyla iki kavramı aynileştirme imkânı olmadığı gibi aralarındaki yakın ilişkiyi görmezden gelmek de doğru değildir. Batı dünyasında yaşanan değişim ve dönüşümden yola çıkarak kutsal metinlere uyguladıkları hermenötik yaklaşımın te’vil vasıtasıyla Kur’an’a da uygulanabileceğini iddia etmenin değişik açılardan değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda iki kavram arasındaki yakın ilişki dikkate alınarak ortak ve ayrıldıkları noktaların tespiti önemli ve gereklidir. Konuyla ilgili ortaya çıkan ifrat ve tefrit düzeyindeki görüşleri değerlendirmeye matuf olan bu çalışmada te’vil ve hermenötiğin amaç ve araçlarda farklı iki kavram oldukları, bazı hususlardaki ortak yönlerinin her açıdan aynîleşmelerini gerektirmediğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Keywords