Kocatepe İslami İlimler Dergisi (Jun 2023)
Lahor, Şam ve İstanbul Hattında Ekberî-Müceddidî Sûfî: Alîmullah Lâhûrî ve Eserleri
Abstract
Ahlaktaki değişimi konu edinen ilk dönem tasavvuf anlayışı, Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240) ve Sadreddin Konevi (ö. 673/1274) ile birlikte ‘varlık olmak bakımından varlık Haktır’ önermesini konu edinen bir metafizik anlayışa dönüşmüştür. Varlık merkezli bu tasavvuf anlayışı İbnü’l-Arabî takipçileri ve eleştirmenleri tarafından vahdet-i vücûd düşüncesi olarak isimlendirilmiştir. İbnü’l-Arabî’ye nispetle anılan vahdet-i vücûd düşüncesi, mutasavvıflar ve diğer ulemâ tarafından tenkide tabi tutulmuştur. Mutasavvıflar içerisinde İbnü’l-Arabî eleştirileri ile en çok öne çıkan isim İmâm-ı Rabbânî (ö. 1034/1624) olmuştur. İmâm-ı Rabbânî’nin vahdet-i vücûd eleştirilerinden hareketle oluşturduğu vahdet-i şuhûd düşüncesi de bir gelenek oluşturmuş ve vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd mukayesesi bu geleneğin alamet-i farikası haline gelmiştir. İmâm-ı Rabbânî’nin takipçileri arasında onun vahdet-i vücûd eleştirisini tekrar gözden geçiren bir isim de Alîmullah Lâhûrî’dir. Alîmullah Lâhûrî, İmâm-ı Rabbânî’yi mensubu olduğu Nakşibendî tarikatındaki vahdet-i vücûd düşüncesini savunan Hâce Muhammed Pârsâ (ö. 822/1420), Molla Câmî (ö. 898/1492) ve Ubeydullah Ahrâr (ö. 895/1490) gibi seleflerinden ayrılan bir sûfî olarak nitelemiştir. Alîmullah Lâhûrî vahdet-i şühûd’un zahiri ve vahdet-i vücûd’un ise batını temsil ettiğini ileri sürerek çağdaşı Şah Veliyyullah Dihlevî (ö. 1176/1762) gibi vahdet-i vücûd ile vahdet-i şühûdu cem etmenin evla olduğunda karar kılmıştır. Bugüne kadar üzerine hiçbir çalışma yapılmayan Alîmullah Lâhûrî, nisbesinden de anlaşılacağı üzere Lahor’da dünyaya gelmiştir. Lahor’da Nasrulhak Kādirî ve Ebü’l-Feth Muhammed Efdalşah el-Mantıkī’den Kutbüddin Râzî’nin (ö. 766/1365) Şerhu’ş-Şemsiyye ve Devvânî’nin (ö. 908/1502) Şerhu’t-Tehzîb’ini haşiyeleri ile birlikte okuyarak dil, mantık ve felsefe tahsil etmiştir. Yine Lahor’da iken Abdülkerim Üveysî’den Mesnevî okumuş ve silsilesi Âdem Benûrî üzerinden İmâm-ı Rabbânî’ye ulaşan Mirza Cemil Beg Peşâverî’ye mürid olarak Nakşibendî tarikatına intisap etmiştir. Lahor’dan Hicaz’a intikal etmiş Hayât es-Sindî’den hadis ilmi tahsil etmiştir. Alîmullah Lâhûrî, Hicaz’dan Dımaşk’a oradan da İstanbul’a gelmiştir. O İstanbul’da yaşadığı dönemde ve daha sonra tekrar dönüp hayatının sonuna değin yaşadığı Dımaşk’ta iken tasavvufun nazarî meseleleri üzerine irili ufaklı on üç eser, seyrüsülûk meseleleri üzerine de üç risale kaleme almıştır. Aynı zamanda Şuttâriyye ve Çiştiyye tarikatlarına da mensup olan Alîmullah Lâhûrî Dımaşk’ta iken Nakşibendî tarikatı üzere halifeler yetiştirmiştir. Silsilesi Alîmullah Lâhûrî’ye ulaşan Ali Behcet Efendi (ö. 1238/1822), Alîmullah Lâhûrî’den “tevhidde tebahhur sahibi, yakin sırlarında zamanın yeganesi, Şam’da Nakşibendî tarikatını yayan ve birçok kimseyi irşad makamına ulaştıran kimse” şeklinde bahsetmesi, onun Dımaşk’taki etkinliğini ortaya koymaktadır. İstanbul’da telif ettiği el-Futûhâtü’l-ünsiyye fî tahkîki rumûzi’s-sûfiyye isimli eserini bizzat Şeyhülislam Ebûishakzâde Esad Efendi’nin (ö. 1166/1753) kendisi için istinsah ettirmesi, yine İstanbul’da iken telif ettiği Takdîsu’r-Rahmân bi’t-takyîd ani’z-zamân ve’l-mekân isimli Farsça eserini Sadrazam Seyyid Abdullah Paşa’ya (ö. 1174/1761) ithaf etmesi, İstanbul ulemasının derslerine iştirak ettiğini belirtmesi ve hacimli eserlerini İstanbul’da iken telif etmesi, onun İstanbul’daki etkinliğini gözler önüne sermektedir. Alîmullah Lâhûrî’yi Lahor ve Hicaz’da edindiği ilmî-tasavvufî birikimini Dımaşk ve İstanbul’a telif, tedris ve irşad ile ulaştıran bir Ekberî-Müceddidî sûfî olarak tanımlamak mümkündür. Bu makalede Alîmullah Lâhûrî’nin hocaları, şeyhi-şeyhleri, yolculukları, Müceddidî tarikat silsilesi, tasavvuf düşüncesi, halifeleri ve tamamı yazma halde bulunan eserleri ilk defa incelenmiştir. Araştırmada Lâhûrî’nin çağdaşı Muhammed Halil el-Murâdî’nin (ö. 1206/1791) Silkü’d-dürer’i birincil kaynak olarak kullanılmıştır. Murâdî bu eserinde Lâhûrî’nin eğitimi, yolculukları, Dımaşk’taki tekkesi ve faaliyetleri hakkında bilgiler vermektedir. Murâdî’nin Silkü’d-dürer’de zikretmediği Lâhûrî’nin eserleri ise kütüphane taramaları sonucunda tespit edilmiştir. Makalede Lâhûrî’nin eserleri tanıtılmış, eserlerinde kendi hakkında verdiği bilgiler ile Murâdî’nin aktardıklarıyla mukayese edilerek teyit edilmiştir.
Keywords