Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2020)

Nizâmülmülk Etkisi: Otorite Sahibi Bir Vezir Portresi

  • Nurullah Yazar

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.700606
Journal volume & issue
Vol. 24, no. 1
pp. 247 – 266

Abstract

Read online

Türk ve İslam tarihinin kırılma noktalarından birisi 1040 yılında Selçuklular ile Gazneliler arasında cereyan eden Dandanakan Savaşı’dır. Savaşın ardından Selçuklular hızlı bir yükselişle özellikle Sünnî İslam coğrafyasında etkin ve belirleyici güç haline gelmiştir. Göçebe kültürden gelen ve bir oba hüviyetinde iken çok kısa bir sürede önlenemez bir şekilde hâkimiyet alanını Türkistan coğrafyasından Anadolu içlerine kadar genişleten Büyük Selçuklu Devleti, kurumsal olarak da olgunlaşmaya başlamıştır. Bu noktada hem merkezi yönetimde hem de vilayetlerde ortaya çıkan yetişmiş eleman ihtiyacını birçoğu daha önce Gazneli devlet teşkilatında görev yapmış Fars asıllı devlet adamları karşılamıştır. Bu isimlerden birisi de ileride Nizâmülmülk adıyla şöhret bulacak ve namı isminin önüne geçecek olan Hasan b. Alî b. İshâk et-Tûsî’dir. Nizâmülmülk, devlet gücünün askeri alanda elde edilen zaferlere endekslendiği bir dönemde askerî, idarî, ilmî ve ekonomik alanda attığı adımlar ve aldığı tedbirlerle Büyük Selçuklu Devleti’nin kurumsallaşmasında son derece etkin bir isim olmuştur. Bu etkinlik neticesinde hem halk hem de devlet adamları nezdinde saygın bir yer edinmiştir. Bu çalışma çerçevesinde Nizâmülmülk’ün devlet bürokrasisi içerisindeki konumuna, hükümdar ve hanedan üyeleri ile olan ilişkilerine ve vezirlik sürecinde attığı adımların Selçuklu tarihine yansımalarına değinilecektir.Özet: Devlet kademesinde görev almaya Gazneliler Devleti’nin Horasan Valisi Ebü’l-Fazl Sûrî’nin yanında başlayan Nizâmülmülk, Horasan Bölgesi’nin Selçukluların kontrolüne geçmesiyle birlikte hizmetlerine Selçuklu Devleti’nde devam etmiştir. Çağrı Bey’in hizmetinde rüştünü ispat eden Nizâmülmülk, Çağrı Bey’in en güvendiği isimlerden biri haline gelmiştir. Öyle ki, Çağrı Bey ileride önce Horasan’ın sonrasında tüm Selçuklu yurdunun yönetimini üstlenecek olan oğlu Alparslan’ı Nizâmülmülk’e emanet etmiş, oğluna da Nizâmülmülk’ü bir baba olarak kabul etmesini, ona muhalefet etmemesini öğütlemiştir.Alparslan, babasının tavsiyeleri ve üvey kardeşi Süleyman ile giriştiği taht mücadelesinde gösterdiği yararlılık münasebetiyle devletin en önemli idari görevi olan vezirlik makamını Nizâmülmülk’e tevdi etmiştir. Bu dönemden itibaren vefatına kadar, yaklaşık 30 yıl kesintisiz bir süreyle Büyük Selçuklu Devleti’nin vezirliğini yapmış ve V./XI. yy.’ın ikinci yarısından itibaren Büyük Selçuklu siyasetinin en etkin figürü haline gelmiştir. Melikşah’ın tahta geçebilmesinin Nizâmülmülk ile ilişkilendirilmesi, onun döneminde elde edilen başarıların ve devlet sisteminin düzenlenmesi, şehirlerin imarı, ekonominin güçlenmesi gibi ülke içerisinde yaşanan olumlu gelişmelerin Nizâmülmülk’ün marifetiyle gerçekleştirildiğinin dillendirilmesi, Tanrı tarafından yeryüzünü yönetmek ve inşa etmek için seçildiği düşünülen bir sultan varken bir vezirin devlet için nimet olarak gösterilmesi sultanın vezirine bakışını etkilemiştir.Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi de Nizâmülmülk’ün kendisini nasıl gördüğü ve devlet içerisinde kendini nerede konumlandırdığıdır. Nizâmülmülk’ün Sultan Melikşah’a verdiği bir cevapta devletin geldiği noktayı ve sultanın mevcudiyetini kendi varlığıyla eşleştirmesi, tarihinin gördüğü en yetenekli vezirlerden biri olan Nizâmülmülk’ün özgüveninin son derece yüksek ve kendisini kudret sahibi olarak gördüğüne işaret etmektedir. Bu anlamlandırma halk nezdinde herhangi bir kutsiyeti bulunmayan vezirlik makamındaki bir kişinin, toplum nezdinde Allah tarafından seçildiğine inanılan kutlu kişiye meydan okutan gücü kendisinde hissetmesinin kaynağını sorgulatmaktadır. Aranan cevap Nizâmülmülk’ün vezirlik sürecinin çeşitli başlıklar altında ve bu başlıklara dair verilecek örneklerle incelenmesi neticesinde onun devletin iç işleyişine etkisinin tespitinde ve farklı kesimlerle kurduğu ilişkide saklıdır.Nizâmülmülk, Selçuklu tahtına karşı sıkı bir bağlılık göstermiştir. Bu bağlılığını lüzumu halinde savaş meydanında göğüs göğüse çarpışarak sergilemiş, gerekli olduğunda kıvrak zekâsı ile sorunları devlet için tehlikeli boyuta gelmeden çözmüş, siyasi öngörüsü ile aldığı tedbirler sayesinde devletin büyümesine katkı sağlamıştır. Onun bu sadakati ve samimiyeti, Selçuklu sultanları tarafından karşılık bırakılmamış, Alparslan vezirinin fikirlerine büyük önem verip tercihlerini bu doğrultuda şekillendirirken, aleyhine söylenen sözlerin hiçbirine kulak asmamıştır.Melikşah da, bir anlamda kendisine Selçuklu tahtını veren Nizâmülmülk’e gerekli hürmeti göstererek bütün devlet işlerinin yürütülmesini ona tevdi etmiş ve kendisini bir “baba” gibi gördüğünü ifade etmiştir. İlaveten Selçuklu tarihinde bir ilk olmak üzere Melikşah, Nizâmülmülk’e atabeg (el-emîrü’l-vâlid) unvanını vermiştir. Melikşah, Büyük Selçuklu tahtındaki ilk yıllarını, gençliğin etkisiyle, polo oynayıp, büyük av partileri düzenlemekle geçirmiş ve bundan dolayı devlet içerisinde bütün güç Nizâmülmülk’ün eline geçmiştir. Ortaya çıkan bu durum da “ülke resmen ve ismen sultanın olmakla birlikte gerçekte ‘Nizam’ına kavuştu.” ifadesiyle açıklanmıştır. Ayrıca Melikşah’ın saltanatı döneminde elde edilen askerî, siyasî ve ekonomik başarılar Nizâmülmülk’ün yeteneği ve devlet işlerinde attığı adımlara bağlanmıştır.Nizâmülmülk, hanedan ile kurduğu ilişkinin yanı sıra devlet kademesinde görev alan farklı zümrelerle de güven üzerine dayalı yakın bir ilişki biçimi geliştirmiştir. Örneğin, Nizâmülmülk’ün katıldığı askerî seferlerde bir nefer gibi askerlerin içerisinde savaşa katılması ordu içerisinde kendisine saygı duyulmasına yol açmıştır. Ayrıca, Melikşah ile Kirman Hâkimi Kavurd Bey arasındaki taht mücadelesinde Melikşah’ın safında yer almakla birlikte Kavurd Bey’i destekleyen bazı isimlerin yazdıkları destek mektuplarının ortaya çıkmasına engel olarak hem emirlerin korkularını yatıştırırmış hem de itibarını artırmıştır.Nizâmülmülk’ün yakın ilişki içerisinde olduğu bir diğer grup ilmiye sınıfı olmuştur. Bilge vezir, Tuğrul Bey döneminde Amidülmülk Kündürî tarafından takibata uğrayan ve baskılara maruz kalan ilim adamlarının yurtlarına dönebilmelerine imkân sağlamıştır. Bu ilim adamları da yurtlarına dönüşlerini sağlayan isme zihinlerinde ve gönüllerinde her zaman özel bir yer ayırmışlardır. Birçok âlimin çalışmalarını Nizâmülmülk’e ithaf etmesi, diğer saiklerle birlikte, bunun bir göstergesidir. Nizâmülmülk bir adım daha atarak, Sultan Alparslan ve Melikşah’ın müsaadeleriyle, bu ilim adamları için hâkim olunan coğrafyanın her tarafında ilimle iştigal edebilecekleri medreseler inşa etmiştir. Nizâmülmülk’ün adına nispetle Nizamiye Medreseleri olarak isimlendirilen bu medreselerde hem eğitim-öğretim kadrosuna hem de öğrenim süresi boyunca ve de mezun olduktan sonra öğrencilere sunulan imkânlar, insanların medreselere olan ilgisini arttırıyordu. Medreseler eliyle bir taraftan önceki dönemde yerlerinden edilen ve baskıya maruz kalan ilim adamlarına bir borç ödenip iade-i itibar sağlanırken diğer taraftan da Büyük Selçuklu Devleti’nin idari ve adli sisteminin ihtiyaç duyduğu yetişmiş insan gücü inşa edilmiştir. Nizâmülmülk, toplum lehine attığı adımlar ve sorunların çözümüne verdiği önem ile halkın desteğini sağlamıştır. Öyle ki insanların hayatları boyunca ona minnettar kaldığı vurgulanmıştır. Nizâmülmülk halkın sorunlarının çözümüne önem göstermiş ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Nizâmülmülk’ün verdiği güven duygusu halkın hoşuna gitmiş ve toplum içerisinde kabul görmesine vesile olmuştur.Nizâmülmülk’ün bir diğer hasleti de fakirlere sofrasını açmasıdır. Böylece onlarla diyalog kurmuş ve gönüllerini kazanmıştır. Her yönüyle eksiksiz bir devlet adamı olan Nizâmülmülk, toplumun her türlü ihtiyacının çözümünü düşünmüş ve bu yönde adımlar atmıştır. Nizâmülmülk’ün toplumun her kesimi ile kurduğu samimi ve yakın ilişki o kadar büyük bir takdir ve beğeni toplamıştır ki bu durum Nizâmülmülk’ün toplum nezdinde sultan itibarı görmesine sebep olmuştur. İlaveten Selçuklu coğrafyasının her yerinden ve toplumun her kesiminden insanın kendisine yönelmesi hasebiyle Kâbe’ye benzetilmiştir.Nizâmülmülk, devlet kademesinde görev alan aile bireyleri, ilişki içerisinde olduğu âlimler, kendi ordusu ve emirleri ile bir güç odağı haline gelmiştir. Bunun sonucunda Nizâmülmülk, 11. yüzyılın son çeyreğinde rakipsiz bir şekilde Büyük Selçuklu siyasetinin en etkin figürü, Selçuklu yönetimini ve politikalarını belirleyen isim ve Selçuklu tarihinin en önemli olaylarında karar mercii olmuş ve sonuçta Selçuklu tarihine damga vurmuştur. İbnü’l-Esîr, Fatımî veziri Bedr el-Cemalî’nin kendisi için kullandığı sayısız lakabı kaydettikten sonra sadece Mısır’a hâkim olan bir devletin veziri bu kadar lakap kullanıyorsa Nizâmülmülk’ün “ilah”lık iddiasında bulunması gerekirdi diyerek hem Selçuklunun azametini hem de Selçuklu devletinde Nizâmülmülk’ün yerini göstermektedir.

Keywords