Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Dec 2023)
Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Tasavvuf Tarihine Dair Bir Kaynak: Hizan ve Norşin Şeyhlerinin Menâkıbnâmesi
Abstract
Günümüzde Türkiye’de aktif bir biçimde faaliyette bulunan Nakşibendiyye tasavvuf hareketinin önemli bir kısmının silsilesi, Bitlis’teki tekkelere dayanmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında kurulan Hizan ve Norşin tekkeleri, Nakşî-Hâlidîliğin merkezlerinden olmuştur. Bölgede Hâlidî tasavvuf meşrebinin öğretilerini yaygınlaştıran ve derin izler bırakan bu merkezleri tanımadan, toplumun dinî ve sosyal değerlerini anlamak mümkün değildir. Osmanlı’nın son çeyreğinde, toplumun dinî ve sosyal yapısında güçlü bir biçimde etkili olmuş bu tekkelere dair birincil kaynak niteliğindeki eserler sınırlıdır. Çalışmada, bu tür birincil kaynaklardan sayılan ve “Hazret” lakaplı Şeyh Muhammed Diyâuddin Norşinî’ye (ö. 1924) nispet edilen bir risâle ele alınmıştır. Müstensih eserin kapağında; ” هذه رسالة الّفها مولانا حضرة الشّيخ محمد ضياء الدّين في ترجمة آبائه ومناقبهم (bu risâleyi Mevlânâ Hazreti eş-Şeyh Muhammed Diyâuddin telif etmiştir. Atalarının hayatları ve menkıbeleri hakkındadır.)” ifadelerine yer vermiştir. Hazret, eserine bir isim vermese de dîbâcede ve bölüm başlarında sıklıkla “menâkıb” ifadesini kullanmıştır. Bu da eserin bir menkıbe türü olduğunu göstermektedir. Hazret eserinin ilk bölümünde, Norşin tekkesinin kurucusu babası Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî’nin (ö. 1886) hayatını menkıbeleriyle birlikte aktarmaktadır. Bu bağlamda Şeyh Abdurrahman’ın atalarına, hayatına ve tasavvufa yönelmesine dair mühim malumat vermektedir. Sonraki bölüm de ise Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî’nin mürşidi ve Hizan dergahının kurucusu Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’yi (ö. 1870) anlatmaktadır. Bu kapsamda Arvâsî’nin şeyhleri, çocukları, halifeleri ve irşadıyla ilgili bilgi vermektedir. Bu iki sûfînin halife ve müridlerinden bahsederken birçok ulemâ ve meşâyihi zikretmektedir. Neticede eser, Hizan ve Norşin’deki tekkeler ile bu tekkeleri temsil eden onlarca ulemâ ve meşâyihi tanıtmaktadır. Bu zatlar, Doğu ve Güneydoğu tasavvufuna yön verdiklerinden, eser bölgenin yakın tasavvuf tarihi açısından son derece önemlidir. Eseri diğer kaynaklardan ayıran en belirgin özelliği ise bizzat bu bölgede şeyhlik yapmış Norşin tekkesinin postnişîni Şeyh Muhammed Diyâuddin tarafından yazılmasıdır. Hazret, eserinde ailesine değinirken öncelikle kökeni üzerinde durur. Bununla ilgili, Siirt’in Şirvan ilçesinden Bitlis’in İspahirt nahiyesine göç ettiklerine, burada Mirânete Hanımın aileye bir medrese inşa ettiğine ve Şeyh Abdurrahman’ın burada ders verdiğine temas eder. Yine ailenin öteden beri tasavvufla hemhal olduğunu ve bu münasebetle mâlâ sofiyân (sûfîlerin evi) diye şöhret bulduğuna değinir. Daha sonra ağırlıkla babası Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin ilim tahsili aldığı yerlerden ve hocalardan bahseder. Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin tasavvufa yöneliş serüvenini anlatırken bir bölüm de Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’ye ayırır. Hazret’in Şeyh Abdurrahman Tâğî’nin şeyhine olan muhabbetine dair notları ilgi çekicidir. Bu zatlardan bahsederken de bölgedeki birçok âlime dair önemli hatıraları kaydeder. Dönemle ilgili aktarılan olay ve olguları incelediğimizde, Norşin ve Hizan merkezlerinin güçlü olmasının arka planındaki etkenleri görebilmekteyiz. Bu durum iki husus ile açıklanabilir: Birincisi; tekkeleri kuran şeyhlerin aldıkları tasavvufî eğitimdir. Bu şeyhler, farklı meşreplere sahip değişik kişilerden derin ve kâmil bir tasavvufî eğitim almışlardır. Manevî eğitimde bir yerde karar kılmamış, sürekli kendilerini geliştirmişlerdir. Bundan ötürü insanları etrafında toplayabilen kâmil u mükemmil birer mürşid olmuşlardır. İkinci husus; tasavvufî eğitimi zâhir-bâtın ekseninde muhabbet ile tatbik etmeleridir. Menkıbelere göre bu tekkelerdeki sûfîler, manevi hallerin zevkini elde ettiklerinde, tamamen bu âleme yönelmiş ve dünya işlerini ikinci planda bırakmışlardır. Onların hallerinden etkilenen insanlar, onlara güvenmiş ve muhabbetle yönelmişlerdir.