Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Sep 2023)
Ümmet Kavramı Çerçevesinde İdeal Davetçi Modeli: Tefsîrü’l-Menâr Bağlamında
Abstract
Kur'ân-ı Kerîm'de 64 yerde geçen ümmet kavramı, farklı anlamlarda kullanılmıştır. Kavram, sözlük anlamı itibariyle “aynı istikamete yönelmiş olmayı” ifade etmektedir. Istılahî olarak ise, “aynı inançlar etrafında birleşen topluluk” mânasında kullanılmaktadır. Bir müfessir olarak Muhammed Abduh (1849-1905), adına telif edilen tefsir eserinde ümmet kavramı bu kavrama bağlı olarak davet terimi ve davetçi profili hakkındaki görüşlerini Âl-i İmrân sûresinin 104. âyeti bağlamında ortaya koymuştur. Oluşturduğu sosyal (içtimaî) tefsir ekolüne uygun olarak konuya dair verileri ve kendi yaklaşımını toplumsal bir düzlemde sunmaktadır. Ona göre bireyler, başta kendi benlikleri olmak üzere Allah'ın varlığı ve evrene dair eleştirel bir yöntemle düşünmeye başladıkları vakit, tevhid ilkesi doğrultusunda bir araya gelerek inanç merkezli bir ümmet meydana getireceklerdir. Onun bilinçli topluluk dediği bu ümmetin en önemli vasfı ise birbirlerine iyiliği tavsiye etmeleri ve kötülükten de sakındırmaları şeklindeki gayretleridir. Müfessirin yaşadığı dönem olan 19. yüzyılın ortalarında, Mısır da dâhil bütün İslâm âlemi, ekonomik ve kültürel olarak batı toplumunun gerisinde kalmıştır. Hâlbuki Araplar, vahiyle muhatap olmadan önce birlikten ve ortak hedeften yoksun, dağınık bir toplum iken ilâhî buyruğa muhatap olduktan sonra din merkezli, uhuvvete dayalı bir imparatorluk kurmuşlar ve önceki kabuklarından sıyrılarak yeni bir millet (ümmet) inşa etmişlerdir. İşte Abduh ve tesirinde kalmış Reşid Rıza (ö. 1935), Kasım Emin (ö. 1908), Ali Abdürrâzık (ö. 1966) gibi bazı âlimler, daha önce gerçekleştirilen ümmet inşasında olduğu gibi modern çağda da ilâhî hitapla kurulacak doğrudan bağlantı ve bu bağlantı rehberliğinde kurulacak fert, aile, kavim ve toplum ilişkisinin, ümmet denilen ortak hedefler etrafında kenetlenmiş bir milletin oluşumuna zemin hazırlayacağını savunmuşlardır. Bu yüzden söz konusu âlimler, öncelikle dikkatlerini Müslümanların kendileri dışındaki toplumlardan geri kalmalarının nedenlerini belirlemeye vermişler ve bu duruma dönük incelemelerde bulunmuşlardır. Sorunun teşhisinden sonra ikinci evrede ise çözüm önerilerini belirlemeye koyularak var olan olumsuz durumdan kurtulup, siyasî, iktisadî ve kültürel bakımdan ileri seviyeye ulaşmış bir toplum inşası için takip edilmesi gereken yöntemin ne olması gerektiği hususuna odaklanmışlardır. Müellifin, Müslümanların mevcut durumlarının ıslahı yönündeki gayretleri, içtimaî tefsir ekolünün kurulmasına öncülük etmiştir. Zira bu akımın temel hedefi, Kur’ân’la kurulacak yeni bir anlama ilişkisi vasıtasıyla toplumu ıslah etmektir. Bu bağlamda İslâm’ı benimseyen, onun yeryüzünde hak ettiği konuma tekrar erişmesini hedef edinen her Müslüman birey, bahse konu ıslah hareketinin başarıya ulaşması noktasında doğal bir neferdir. Dolayısıyla İslâm itikadını özümseyen kişinin, kendisi ve içinde yaşadığı topluma dair önyargılardan bağımsız şekilde yapacağı durum tespiti, ıslah hareketinin birinci mertebesini oluşturmaktadır. Nitekim adı geçen düşünürlere göre İslâmî bilince sahip olan biri, Kur’ân’ın indiği toplumun olumlu-olumsuz özelliklerini, tarihin verileri ışığında objektif şekilde irdelediğinde, bu toplumu medenîleştiren ilâhî kitabın bunu nasıl başardığına yönelik, ön kabullerinden arınmış bir değerlendirmeye erişecektir. Böylece bu kişi, Kur’ân’ın câhiliye olarak isimlendirdiği bir toplumu, İlâhî hitap doğrultusunda üstün bir ümmete dönüştürme sürecini de özümseyecektir. Bunun yanı sıra kişi, İlâhî kelâmın gerçekleştirdiği bu tarihî hakikat doğrultusunda, günümüzde de vahyin öncülüğünde bireyin kemale ermesi ve Müslüman toplumun olgunluk seviyesini yakalayabileceği bir program ve hedefe sahip olacaktır.
Keywords