Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi (Jun 2022)
İbn Battûta’nın Seyahatnâmesi Işığında XIV. Yüzyılda Sağlık ve Tıp
Abstract
Bir seyyahın gözlemleri ve bu sayede yazdığı eseri, söz konusu dönemin yaşantısı hakkında detaylı bilgiler sunan önemli kaynaklar arasında yer alır. Bu sayede asırlar önce yaşamış toplumların sosyal, kültürel, siyasî, dinî birçok alanı hakkında bilgi edinmek mümkün olmakta, genel veya özel tarih kitaplarının yer vermediği pek çok hususa dair malumata ulaşılabilmektedir. XIV. yüzyılda yaşamış olan İbn Battûta’nın otuz yıla yakın süren seyahati sırasında edindiği bilgi ve tecrübelerinin aktarıldığı Seyahatnâmesi de bu yönüyle oldukça önemlidir. Marko Polo’dan çok daha geniş bir alanı dolaşmasının yanında önemli kültür merkezlerinde bulunması nedeniyle İbn Battûta, Orta Çağ’ın en büyük seyyahı olarak kabul edilir. Bazılarında uzun bazılarında kısa süre içlerinde yaşayarak hayatlarını gözlemlediği toplumların mücadele ettiği veba, sıtma, cüzzam gibi hastalıklardan; hastaların tedavi amacıyla müracaat edebileceği müesseselerden; tıbbî tedavi dışında bazı yöntem ve uygulamalarla hastalıklarına çare arayışlarından; çeşitli bitkilerin hangi hastalıkta nasıl kullanıldığından; devrin insanlarının sağlıklı ve temiz olmak için neler yaptıklarından bahsetmektedir. Buna göre İbn Battûta en çok veba özellikle de kara veba hastalığını anlatmakta, birkaç kez yakalandığı sıtmaya değinmektedir. Vebayla ilgili kayıtlar özellikle Mısır, Suriye gibi Memlûk Devleti toprakları, Delhi, Mutra başta olmak üzere Hindistan’daki Delhi-Türk Sultanlığı toprakları; biraz da Endülüs’te yaşananlardan oluşmaktadır. Sıtmadan ise Cezayir, Tüster, Maldiv Adaları’ndaki gözlemlerini aktarırken bahsetmektedir. Seyyah’ın bilgi verdiği hastaneler arasında Kahire’de XIII. yüzyılda Memlûk Sultanı el-Melikü’l-Mansûr Seyfeddin Kalavun tarafından inşa ettirilen ve bu nedenle Bîmâristân-ı Kalavun veya Bîmâristân-ı Mansûr adıyla anılan hastanenin önemli bir yeri vardır. Bu hastane; cami, medrese, türbe ve bimâristândan oluşan bir külliye içerisinde yer alıyordu. Bundan başka Halep, Çin, Bağdat, Nusaybin gibi yerlerde hastaneler bulunduğuna, Merînî hükümdarının hastane yapımındaki hassasiyetine yer veren İbn Battûta, bu yapılardan bazılarını mimarî yönüyle de tanıtır. Hastalıklardan kurtulmak için müshil etkisi yapan ilaçların kullanılmasına, bu sayede vücudun hastalıktan arınacağına değinmekte, bizzat kendisinin bu şekilde şifa bulduğuna vurgu yapar. Mali’deyken mide rahatsızlığı nedeniyle kullandığı, mideyi boşaltmak için kullanılan beyder; dişleri sağlamlaştırmak, ağzın hoş kokmasını sağlamak amacıyla tenbûl ve fevfel ile birlikte çiğnenen nevre yaprağı; Hintliler için oldukça kıymetli olup hediye edilmesinin altından daha makbul görüldüğü, ağıza hoş koku vermesi, hazmı kolaylaştırması nedeniyle tercih edilen, cariyelerin sıkça tükettikleri tenbûl; kandillerde kullanılan, saçların gür ve parlak olması için kadınlar tarafından tercih edilen nârgîl/hindistan cevizi; çok tüketildiği takdirde baş ağrısı yapan mehvâ; cinsel gücü artırması yönüyle tercih edilen demir tozu gibi ürünler hakkında bilgi verir. Orta Çağ insanı tabipler ve onların tavsiye ettiği ilaçlar yoluyla şifa aramaktan başka inançları gereği yaptıkları dualarla da hastalıklardan kurtulmaya çalışmışlardır. Özellikle toplumu derinden etkileyen kara veba gibi salgınlarda toplu olarak dualar edildiği, farklı din mensuplarının bu amaçla bir araya geldikleri anlaşılmaktadır. Bununla ilgili Dımaşk halkının üç gün oruç tuttuktan sonra mescitte bir araya geldiği, saatlerce Allah’a yalvarıp yakardığı, bu sırada Yahudi ve Hıristiyanların da kutsal kitapları ile dua merasimine katıldıkları anlatılır. Bu makalede sözü edilen kayıtlar incelenerek seyahatnâmelerin tarih ve tıp tarihi alanına sunduğu katkı hakkında farkındalık oluşturulmaya çalışılmaktadır.