Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2020)
Vahiy Çeşitlerine Dair Zemahşerî ve Beyzâvî’nin Yaptığı Tasniflerin Ulûmü’l-Kur’ân Açısından Analizi
Abstract
Ulûmü’l-Kur’ân; Kur’ân’ın nüzul sürecine, yapısal hususiyetlerine, dil ve üslup özelliklerine dair bilgiler ihtiva etmekte, Kur’ân’ın muhtevası ile ilgili birtakım niteliksel veriler içermektedir. Kur’ân’ın anlaşılmasına önemli derecede katkı sunan bu bilgiler, söz konusu literatürde genellikle belirli rivayetler çerçevesinde ele alınmış, zaman zaman da âyetler ile ilişkilendirilmiştir. Bu açıdan salt metodik öncüllerle hareket etmeyen ulûmü’l-Kur’ân’ın âyetleri ele alış biçimi, tefsir literatüründen farklılık arz etmektedir. Ulûmü’l-Kur’ân’da “vahyin geliş şekilleri/keyfiyyâtü’l-vahy” konusu rivayetler çerçevesinde tasnif edilirken Şûrâ sûresi 51. âyete sıklıkla atıf yapılmaktadır. Başka bir deyişle, söz konusu tasnifler Şûrâ sûresi 51. âyet ile eşleştirilmektedir. Bu âyetin, tefsir literatüründe bağlamı ve söz konusu literal ihtimaller gözetilerek çok daha kapsamlı bir biçimde ele alındığı görülür. Bununla birlikte Şûrâ sûresi 51. âyetin spesifik tartışmalara konu edildiği tefsir örnekleriyle karşılaşmak da mümkündür. Tefsirlerde vahiy tasniflerine yansıması açısından bu âyetle ilgili dikkat çeken iki yorum bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Ebü’l-Kāsım Cârullah ez-Zemahşerî’ye (ö. 538/1144) diğeri ise Nâsırüddîn el-Beyzâvî’ye (ö. 685/1286) aittir. Zemahşerî ve Beyzâvî’nin tefsirleri incelendiğinde bu âyetin Mu‘tezile ile Ehl-i sünnet arasındaki rü’yetullah tartışmalarına konu edildiği ve tasniflerin bu bağlamda yapıldığı görülmektedir. Mu‘tezilî bir müellif olmasına rağmen Zemahşerî’nin tasnifinin ulûmü’l-Kur’ân literatüründe Ehl-i sünnet âlimlerin yaptığı tasnifler ile mutabık olması ise merak uyandırıcıdır. Bu çalışmada Şûrâ sûresi 51. âyetle ilgili Zemahşerî ile Beyzâvî’nin yaptıkları tespitlerin arkaplanı şerh-haşiye geleneği üzerinden okunmuştur. Zemahşerî bu âyeti, Allah’ın görülemeyeceğini kanıtlayan bir delil olarak açıklarken Beyzâvî bu tespite tepkisel bir tefsir örneği geliştirmiştir. Vahyin geliş şekillerine ayrı bir başlık açan Ulûmü’l-Kur’ân (bir disiplin olarak) ise bu âyeti adeta bir şablon gibi kullanmakta ve söz konusu tartışmalardan uzak bir şekilde ele almaktadır. Çalışmada bu âyet bağlamında yapılan tartışmaların ve tasniflerin öznel boyutları değerlendirilmiş; konuyla ilgili daha kapsamlı bir çerçeve sunduğundan ulûmü’l-Kur’ân literatüründe, Zemahşerî’nin tasnifine benzer bir tasnife gidildiği sonucuna ulaşılmıştır.Özet: Nüzul döneminde Hz. Peygamber’in yaptığı kavlî ve amelî tefsirinin yanında Kur’ân’ın anlamak için dil ve müşahedeye dayalı bilgilere de müracaat edilmiştir. Vahyin ilk muhatapları kendi dilleri ile inen Kur’ân’ı anlarken fıtrî bir özellik halini alan dil yetilerini/selikalarını kullanmışlar, âyetlerin inmesine sebep teşkil eden olayları ve soruları gözlemlemişlerdir. Doğrudan muhatapların Kur’ân’ı anlarken kendisine başvurdukları bu unsurlar, kaynaklık değerleri itibariyle toplumda hazır olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber hayatta iken Kur’ân’ın anlaşılması, bu kaynakların tedvinini veya teorik boyutta ele alınmasını gerektirmemiştir. Dolaylı muhataplar açısından bu açığın kapatılmasında gerek hicri ikinci asırdan itibaren müstakil bir biçimde gerekse hicrî altıncı asırdan itibaren ulumü’l-Kur’ân başlığı altında sistematik bir şekilde kaleme alınan Ulûmü’l-Kur’ân eserlerinin payı büyüktür. Bu eserler, vahyin başlangıcından mushafın harekelenmesine kadar Kur’ân metninin fiziksel gelişim süreci, müşahedeye dayalı bilgiler, Kur’ân’ın üslup ve muhteva özellikleri gibi birçok konuyu ele almakta ve tefsire malzeme sunan önemli bilgiler içermektedir. Bu bilgiler ulûmü’l-Kur’ân literatüründe zamanla tasnif edilmiş, ilgili başlıklar altında kavramlar tanımlanmış, örneklere ve niteliksel-sayısal bilgilere yer verilmiştir. Ulûmü’l-Kur’ân’ın temel başlıklarından birisini de “vahiy ve vahyin geliş şekilleri” konusu teşkil etmektedir. Ulûmü’l-Kur’ân literatüründe bu başlık altında rivayetler ışığında yapılan tasniflerin genellikle Şûrâ sûresi 51. âyet ile ilişkilendirildiği göze çarpmaktadır. Bu âyette Allah (cc) ile kul/peygamber arasındaki iletişim biçimleri kategorize edilmektedir. Şûrâ sûresi 51. âyetin tefsir literatüründeki bağlamı, ulûmü’l-Kur’ân literatüründeki bağlamından farklıdır. Nitekim bu âyet tefsir literatüründe; bağlamı, kavram analizleri, irab ihtimalleri çerçevesinde detaylı bir şekilde incelenirken, ulûmü’l-Kur’ân’da neredeyse âyete atıf yapılmakla yetinilmektedir. Bu, ulûmü’l-Kur’ân’da yapılan tespit ve tasniflerin daha çok konunun tarihsel bağlamı ve rivayetler ışığında şekillenmesinden kaynaklanmaktadır.Konunun bütün yönleriyle etraflıca ele alındığı tefsir literatüründe, Şûrâ sûresi 51. âyetin spesifik tartışmalara konu edildiği tefsir örnekleriyle karşılaşmak da mümkündür. Tefsirlerde vahiy tasniflerine yansıması açısından bu âyetle ilgili dikkat çeken iki yorum bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Ebü’l-Kāsım Cârullah ez-Zemahşerî’ye (ö. 538/1144) diğeri ise Nâsırüddîn el-Beyzâvî’ye (ö. 685/1286) aittir. Zemahşerî ve Beyzâvî’nin tefsirleri incelendiğinde bu âyetin Mu‘tezile ile Ehl-i sünnet arasındaki rü’yetullah tartışmalarına konu edildiği ve tasniflerin bu bağlamda yapıldığı görülmektedir. Bu iki müellifin âyetle ilgili yaptıkları i‘râb tahlillerinin benzerlikler taşıması, tercihleri farklı olmasına rağmen dilbilimsel diğer ihtimalleri her ikisinin de dikkate alması ihtilaf noktalarının literal olmadığını kanıtlamaktadır. Başka bir deyişle, Zemahşerî ve Beyzâvî’nin bu âyeti yorumlarken farklı görüşleri temellendirmeleri, buna rağmen literal analizlerde birbirlerine ters düşmemeleri, âyetin yorumunda dil dışı argümanların etkin olduğunu göstermektedir.Zemahşerî bu âyetin, Allah’ın sadece peygamberleri ile değil bütün insanlar ile konuşma şekillerini belirlediğini düşünmektedir. Zemahşerî’ye göre Şûrâ sûresi 51. âyet, Allah ile herhangi bir kul arasında gerçekleşecek iletişimi üç yola hasretmektedir. Allah kulu ile; a) İlham, kalbe ilkâ veya rüya yoluyla, b) bazı vasatlarda yarattığı sözünü duyurarak, c) meleklerinden birisini elçi olarak göndermek suretiyle konuşur. Âyette bu yollardan ilki vahiy, ikincisi perde arkasından konuşmak, üçüncüsü ise bir elçi göndermek şeklinde ifade edilmiştir. Zemahşerî’ye göre Allah’ın (cc) Hz. Mûsâ’nın annesine yaptığı ilham, Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etmesi hususunda gösterdiği rüya ve Zebur’un Hz. Davud’un göğsüne ilkâ edilmesi bu âyetin birinci şıkkında belirtilen vahiy kavramı ile ilgilidir. Zemahşerî perde arkasından vahiy terkibinin bir mesel olduğunu düşünmektedir. Bu mesel, kralın hizmetindekilerden biri ile örtü/perde arkasından konuşması, bu kimsenin kralın sesini duyması ancak kendisini görememesi gibi bir durumu ifade etmektedir. Allah (cc), Hz. Mûsâ ve meleklerle böyle konuşmuştur. Allah’ın (cc) bir melek göndererek konuşması ise Hz. Mûsâ dışındaki peygamberler için söz konusudur.Beyzâvî’ye gelince onun, bu âyeti özlü olarak ve Zemahşerî’ye cevap teşkil edecek şekilde tefsir ettiği görülmektedir. Beyzâvî, âyette zikredilen vaḥyen/وحيا kelimesini süratle idrak edilen gizli söz olarak açıklamaktadır. Çünkü vahiy mahiyeti itibariyle birbiri ardınca gelen ses dalgaları ile varlık kazanmış kesik harflerden oluşan bir söz değildir. Âyette bu kelime ile hem miraç olayı ve rü’yetullah ile ilgili hadislerde geçen karşılıklı konuşma hem de Allah’ın Hz. Mûsâ ile görme olmadan sesini duyurarak konuşması kastedilmiştir. Ne var ki âyette vaḥyen kelimesine atfedilen min verâi ḥicâb/من وراء حجاب ifadesi vaḥyen kelimesini tahsis etmiştir. min verâi hicâb ifadesi sesin duyulup Allah’ın görülmediği bir konuşma biçimini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu ifade ile tahsis olunan vaḥyen kelimesi karşılıklı konuşmayı karşılamaktadır ve Beyzâvî’ye göre bu âyet rü’yetullahın mümkün olduğunun bir delilidir.Ulûmü’l-Kur’ân literatüründe yapılan tasniflerin Beyzâvî’nin değil de Zemahşerî’nin tasnifine mutabık olması ulûmü’l-Kur’ân’ın yapısal özellikleriyle yakından ilişkilidir. Nitekim ulûmü’l-Kur’ân’da mümkün olduğunca mezhepsel kabullerin ve tercihlerin ötesinde genel değerlendirmeler ve tespitler yapmak hedeflenmektedir. Âyeti Allah-peygamber değil de Allah-insan arasında geçen konuşma çerçevesinde anlamak Kur’ân’da geçen vahiy kullanımları (sadece vahiy kelimesinin kullanımı değil) açısından daha geniş kapsamlı bir tasnif imkânı sunmaktadır. Böylece, Hz. İbrahim’e rüyasında yapılan hitap, Hz. Mûsâ’nın annesine yapılan vahiy Hz. Peygamberimize ve diğer insanlara ilham bu âyet çerçevesinde ele alınabilmektedir. Ayrıca ulûmü’l-Kur’ân’da yapılan tasniflerde rü’yetullah tartışmaları konunun dışında bırakılmış, âyetin delâlet alanı dünyevî boyutta gerçekleştirilen konuşma ile sınırlandırılmıştır.
Keywords