Turcology Research (May 2024)

Makber Poemi Ekseninde Abdülhak Hâmid’de Tezatların Varlığı ve Öznellik İlişkisi

  • Fatma Şeniz Feyzioğlu

DOI
https://doi.org/10.62425/turcology.1488283
Journal volume & issue
no. 80
pp. 307 – 318

Abstract

Read online

Romantik söylemin en belirgin vasıflarından biri olan öznellik, çok kez tezatların varlığından beslenir. Romantik metafizik bağlamında insan için ilksel tezat, ben ve ben olmayan’ın amansız çatışması üzerine kurulur. Buna göre insan, özünün derinliklerinde yer alan ‘ben’i dolaysız tanıyamaz, onun farkına varamaz. Ben olmayan’ın perdelediği reel saha, ben’e direnen bir varlık alanıdır ve aralarında yaşanan çarpışma sonrası ben’lik ortaya çıkar. Nihayetinde varılmak istenen yer geleneğin, aklın kayıt altına aldığı sahadan, kayıt-dışı, sınırsız hürriyet sahasına geçiştir. Tanzimat devri Doğu ve Batı medeniyetlerine ait fikirlerin uzlaştırılmasında da buna benzer bir tezat yaşanır. Bu manada en büyük sorun; ben ve ben olmayan ayrışımının nasıl yapılacağı, hangisinin ben’e, hangisinin ben olmayan’a ait olduğunun idrakidir. Bu tezat metafizik manada bir ilksel tezat olarak kabul edildiğinde, çarpışma ve sonrasında kayıt-dışı sahaya taşmalar, hürriyet, öznellik ve görelilik kavramlarının da Türk edebiyatına girişinin zeminini hazırlar. Bu makalede, on dokuzuncu asırla beraber Osmanlı topraklarında siyasi ve içtimai sahada tesirini arttıran romantik söylemin Türk edebiyatındaki ferdiyetçi tezahürleri; hem bir geçiş süreci olan Tanzimat devrinin tezatlarını besleyen düalist (doğu-batı sentezi) uzlaşım çabasının ürünü, hem de Abdülhak Hâmid’in mizacından beslenen tezatlarla beliren, öznel temayül çerçevesinde ele alınmıştır. İncelememize konu olan Abdülhak Hâmid, kendine dair şahsi tecrübeleri, asrına ait siyasi çözüm çarelerinden daha çok önemseyen romantik bir özne gibidir. Hâmid, Batılı düşün ile zorunlu olarak yüz yüze gelen Tanzimat devri Osmanlı kimliğinin, iki farklı medeniyeti uzlaştırma tezadının tam da ortasında kalmış, kafası epeyi karışık kimliklerden biridir. Bu bağlamda onun izini takip ettiği Namık Kemal’i örnek aldığına fakat çok kez kalemini, vatan ve hürriyet kavramları haricinde kullandığına da şahit oluruz. Bu nedenle de Hâmid, Namık Kemal’den farklı olarak, iç dünyası ile var olma çabasıyla özellikle metafizik meseleleri daha ziyade kurcalar. İncelememizde Hâmid’in söz konusu meseleleri; ferdî tezatlarının gölgesinde, ait olduğu geleneğin hadlerini zorlayarak okurları ile paylaştığı en belirgin eseri olan Makber seçilmiştir. Bu uzun poem ekseninde şairin; his-his ve akıl-his tezatlarının izleri sürülerek, açığa çıkan ferdî duyuş ve düşünüşü besleyen tezat kaynağının; romantiklerde sınırsız hürriyetle eşdeğer algılanan, ben’ ile dolaysız temasa geçme talebinden mi yoksa özde sadece ait olduğu geleneğin etrafını kuşatan, Batılı düşünün açığa çıkardığı tezatlarla beslenen öznenin zorunlu, köksüz bir savruluşundan mı ibaret olduğu sorusuna cevap aranmıştır.

Keywords