Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2021)

Şîa Ricâl Tenkidinde Teopolitik Temayül Şiî Ahmed b. Hilâl el-Abertâî’nin Nâsıbî ve Ğâlîlikle İtham Edilmesinin Tenkidi

  • Yusuf Oktan

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.988196
Journal volume & issue
Vol. 25, no. 3
pp. 1299 – 1318

Abstract

Read online

Bu makalede; Şîa tarafından Nâsıbî ve Gâlî olduğu ileri sürülen İbn Hilâl'in Şiî ricâl ilmindeki yeri, rivayetleri ve kendisine yöneltilen ithamların sıhhati incelenecektir. Şîa ricâl ilminde râvilerin çeşitli sebeplerle tenkit edildiği görülmektedir. Bunlardan biri de imamların lanetlediği ve müntesiplerine onlardan uzak durulmasını emrettiği kişilerdir. Ancak, masum addedilen imamların lanetlediği bazı râvilerin rivayetlerinin Şiî hadis kaynaklarında yer aldığı görülmektedir. Ahmed İbn Hilâl el-ʻAbertâî’de (ö. 267/880), birçok erken dönem rivâyet senetlerinde yer alan ve imamların lanetlediği râvîlerden biridir. Şia'nın onuncu imamı Ali b. Muhammed el-Hâdi (ö. 254/868) ve on birinci imamı Hasan el-Askeri’nin (ö. 260/874) ashabından olan İbn Hilâl, el-Askeri'nin gönderdiği iddia edilen mektupla lanetlenmiş ve Şiî yandaşların ondan uzaklaşmaları emredilmiştir. İbn Hilâl, on ikinci İmam'ın sefiri Muhammed b. Osman’ın elçiliğini reddetmiş, böylece gâib imam Muhammed el-Mehdî tarafından da lanetlenmiştir. İbn Hilâl, sonraki dönemlerde nâsıbî ve gâlîlikle itham edilmiştir. Bununla beraber bazı Şiî âlimler İbn Hilâl'i tevsîk etmiştir. Şîa'da Hz. Ali'den ve Ehl-i beyt'ten nefret etme ve onlara karşı öfke duyma anlamına gelen Nâsıbîlik, zamanla önce Ali'yi sonra Şia'yı da içine alacak şekilde kullanılmıştır. Nâsıbîlik, Şîa dışından Şîa'ya karşı bir tutum olarak da kabul edilmiştir. Gâlilik ise genellikle Şia'da bulunan bir inanç şeklidir ve bu tutumda imamlara kutsî yönler atfedilir. Bu tanımlar çerçevesinde İbn Hilâl’in ne gâlî ne de nâsıbî olduğu görülmektedir. Şia'da râvinin mezhepten ayrıldıktan sonraki rivayetleri farklı değerlendirilmektedir. Bu nedenle İbn Hilâl'in mezhepten ayrılmadan önceki rivayetlerinin kabul edilebileceği söylenmektedir. Bu tutumun muhtemel nedeni, İbn Hilâl gibi râvilerin Şiî hadis kaynaklarına çok sayıda rivayet kazandırmış olmalarındandır. İbn Bâbeveyh ve Şeyh Sadûk, İbn Hilâl'in senette bulunduğu birçok rivayet nakletmişler, ancak bunlardan sadece birini tenkit etmişlerdir. Yine hicrî 4. asırda Nuʻmânî, el-Hazzâz, İbn Kavlaveyh ve Müfîd, İbn Hilâl'den birçok rivayet nakletmişlerdir. Ancak bu rivayetlerin hiçbirinde İbn Hilâl'in durumundan bahsetmemişlerdir. Bu âlimlerin nazarında İbn Hilâl'in, nâsıbî veya gâlî olarak kabul edilmediğine bir işarettir. Hicrî 5. asırda Tûsî, İbn Hilâl'in gâlî olduğunu ve diniyle itham edildiğini ifade etmiştir. İbn Hilâl'in senedinde bulunduğu toplamda elli rivâyet nakletmiş, ancak bunlardan sadece üçünü İbn Hilâl'den dolayı tenkit etmiştir. İbn Hilâl'in Şia'nın en kötü gördüğü nâsıbî ve gâlî olarak itham edilmesinin sebebi; muhtemelen döneminde yaşanan siyasi olaylarla ilgilidir. İbn Hilâl'in bu iki sıfatın gerektirdiği bir düşünceye veya eğilime sahip olduğu bildirilmemektedir. Şiî cemaat nazarında önemli bir yere sahip olan İbn Hilâl’in, Mehdî'nin ikinci sefirini kabul etmemesi müntesipler arasında fitneye yol açacağı açıktır. Bu durum, imamların yazdığı iddia edilen, İbn Hilâl'i lanetleyen ve ondan uzak durmalarını emreden tevkîʻlerle giderilmeye çalışılmıştır. Daha sonrasında ise Şia'nın kendisine en uzak gördüğü tavır ve düşünceleri ifade eden Nâsıbî veya Gâlî olmakla suçlanmıştır. İbn Hilâl'in nâsıbî olduğu rivâyetini önce Sadûk nakletmiştir. Tûsî ise hicrî 5. asırda İbn Hilâl'i gâlî olarak nitelemiştir. Çalışmada, İbn Hilâl'in bu iki sıfatın gerektirdiği bir düşünce veya eğilime sahip olmadığı tespit edilmiştir.

Keywords