Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2024)

İnsan Davranışlarının Kökenleri ve Karşılıklı Etkileşimleri Bağlamında Kelâm-Nörobiyoloji İlişkisi

  • Seyithan Can

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1442616
Journal volume & issue
no. 34
pp. 170 – 194

Abstract

Read online

İslâm kelâmında irade, kişiyi davranışlarının sonuçlarından sorumlu tutan ahlakî bir ilke olarak kabul edilir. Ancak iradenin fiilin sıfatı ve fiili tercih ettiren unsur olup olmadığı noktasında kelâm ekolleri arasında farklı görüşler mevcuttur. Mu’tezile âlimleri, insanın yaratılmış, etkin ve hür bir iradeye sahip olduğunu savunurken Eş’arîler, Allah’ın mutlak iradesini merkeze almış ve insan iradesinin pasif olduğunu söylemişlerdir. Mâtürîdîler, Eş’arîler gibi Allah’ın iradesinin her şeye taalluk ettiğini kabul etseler de insanın iradesinin de fiilde etkin olduğunu belirtmişlerdir. İradenin araz olduğunu savunan âlimler, bunun insanın biyolojik yapısından bağımsız bir yeti olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Ancak modern bilim, kelâm âlimlerinin iddia ettiğinin aksine iradenin insanın biyolojik yapısından bağımsız olmadığını ortaya koymuştur. Nörobiyologlar, insan davranışlarının büyük ölçüde beyin faaliyetlerinden kaynaklandığını ve biyolojik faktörlerin davranışları doğrudan etkilediğini ifade etmişlerdir. Bununla beraber hormonlar ve genetik faktörler gibi unsurların, insan davranışlarını önemli ölçüde etkilediği tespit edilmiştir. Bu durum, teolojik açıdan karmaşık problemlere yol açmakta ve insan davranışlarının özünü anlamaya yönelik derin ve kapsayıcı tartışmalara zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda insan davranışlarının nörobiyolojik temellerine dair örnekler sunulmuş, insan davranışlarının doğası üzerine ortaya çıkan derin tartışmalara teolojik bir analiz yapılmıştır. Frontal lob hasarı sonrası kişilik değişikliğinden hareketle nörobiyoloji ile irade arasında etkileşim olduğu anlaşılmış, beynin belirli bölgelerinin davranışları etkilediği fikrini desteklediği için nörobiyoloji ile ahlakî yönelim arasında ilişki kurulmuştur. Ardından farklı örneklerle bu ilişki detaylandırılmıştır. Beyin tümörlerinin, sinir sistemi bozukluklarının ve kullanılan ilaçların davranışsal değişikliklere nasıl yol açabileceği gösterilmiş, agresif tavırların biyolojik temellerine temas edilmiştir. Yaşanan vakalarla beyin tümörlerinin, sinir sistemi bozukluklarının veya kullanılan ilaçların davranışları etkilediği belirlenmiş, böylelikle insan iradesinin beyin ve biyolojik süreçlerle de ilişkili bir yapı olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda elde edilen bulgulardan hareketle insan davranışlarının sadece irade tarafından değil, aynı zamanda biyolojik ve çevresel faktörlerin de etkisiyle şekillendiğini gösteren bir çerçeve çizilmiştir. Dolayısıyla insan iradesinin beyin ve biyolojik süreçlerle de karmaşık bir etkileşime sahip olduğu ve bu etkileşimin insan davranışlarını etkilediği savunulmuştur. Elde edilen bilgilerden hareketle kelâmî bakış açısı ve nörobiyoloji karşılaştırılmış, kelâmî görüşün insanın iradeye sahip olmasından dolayı her zaman sorumlu olduğunu savunan görüşü ile nörobiyoloji arasında farklılığın olduğu tespit edilmiştir. İnsanların eylemlerinin genellikle bilinçli seçimler olduğu ve sonuçlarından sorumlu oldukları görüşüne rağmen, insan davranışlarını belirleyen biyolojik etkenlerin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Nörobilimin insan davranışlarını daha iyi açıklama potansiyeline sahip olduğu ve eylemin biyolojik nedenlerle birlikte teolojik olarak sorumluluğun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği öne sürülmüştür. Son olarak, teoloji ve hukukun ayrımı üzerinde durulmuş, her bireyin kendine özgü bir teolojik değerlendirmeye tabi olması ve toplumsal düzenin teoloji ve hukukun dengeli bir şekilde uygulanması gerektiği ifade edilmiştir. Kelam ve nörobiyolojinin kesişiminde yer alan tartışmalar, insan davranışlarının karmaşıklığını daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olabilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu iki disiplinin farklı bakış açıları ve metodolojileri, insan eylemlerinin altında yatan karmaşık mekanizmaları aydınlatmak için birbirini tamamlayıcı bir şekilde kullanıldığında insan davranışlarının karmaşıklığını daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olacağı kanaatine varılmıştır.