Eskiyeni (Sep 2019)
Fukahâ-i Seb’a ve Amel-i Ehl-i Medine’nin Delil Değeri
Abstract
Fukahâ-i seb’a, tâbiûn döneminde yaşamış Medineli meşhur yedi fakihi ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Bu yedi fakihin kimler olduğu hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bu farklılık sadece yedinci isim üzerinde olmuş ve diğer altı isim üzerinde ittifak sağlanmıştır. Buna göre ittifakla kabul edilen altı isim; Saîd b. Müseyyeb (ö. 94/713), Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Kāsım b. Muhammed (ö. 107/725), Hârice b. Zeyd (ö. 100/718), Ubeydullah b. Abdullah (ö. 98/716) ve Süleyman b. Yesâr’dır (ö. 107/725). Yedinci fakih için ise Ebû Bekir b. Abdurrahman (ö. 94/713), Ebû Seleme b. Abdurrahman (ö. 94/713) ve Sâlim b. Abdullah (ö. 106/725) olmak üzere üç farklı isim zikredilmiştir. Bu araştırmada yedinci isim, Ebû Bekir b. Abdurrahman kabul edilmiştir. Zira bu, Ebü’z-Zinâd’ın (ö. 130748) kabulüdür ve kavramın ilk izlerine onun kullanımında rastlanmaktadır. Mâlikî mezhebinin bağlayıcı bir delil kabul ettiği ve mezhebin kurucu imamı Mâlik’in sıkça atıfta bulunduğu amel-i ehl-i Medine, Medine halkının tatbikatını ve teşriî bir konudaki ittifakını ifade etmek üzere kullanılmaktadır. İmam Mâlik’in Medine halkının amelini derleme çalışması ve fetvalarında söz konusu ameli dikkate alan bir metot takip etmesi, kavramın daha ziyade İmam Mâlik ile anılmasını sağlamıştır. Ancak amel-i ehl-i Medine hem kavram hem de metot olarak İmam Mâlik’ten önce de kullanılmaktadır. Geçmiştekilerin görüş birliğine ve ortak uygulamalarına işaret etme geleneğini ilk devirden itibaren tespit etmek mümkün olsa da belirli bir dönemden sonra, özellikle ilk asrın ikinci yarısından itibaren fukahâ-i seb’a’nın da mensup olduğu tâbiûn âlimleri döneminde, bu tutumun iyice yaygınlık kazandığı söylenebilir. Tâbiûn döneminde Medine’deki fıkhî faaliyetlerin yürütülmesine öncülük eden fukahâ-i seb’a, Medine ehlinin amelini hüccet kabul etmiş ve amele işaret eden kavramları kullanarak buna dayalı hükümler vermiştir. Saîd b. Müseyyeb’in “ecmea ehlü’l-Medine (Medine ehli icmâ etti)” ifadesi, “sünnet” kavramıyla genellikle dayanağı Hz. Peygamber’de (sav) olan ancak sonradan da kabul gören görüş ve uygulamaları kast etmesi, sünnet-i mâziye bilgisi ve bu alanda hakkında söylenen övgü dolu sözler; örnekleri Urve b. Zübeyr ve Kāsım b. Muhammed’de görülen “emr” ifadesi ile fukahâ-i seb’a’nın hemen hemen hepsinde görülen “yetiştiğim kimseler”, “insanlar” şeklindeki bir çeşit ortak kabulü yansıtan tabirler amel-i ehl-i Medine’ye delâlet etmektedir. Fukahâ-i seb’a’nın “yetiştiğim kimseler” derken kastının kimler olduğunu tam olarak tespit edebilmek hayli güçtür. Bu ifadeler tüm Medine halkını kapsayabileceği gibi fakih veya âlim olanları veya görüşü nakledenin hocalarını ya da çok daha sınırlı bir zümreyi kapsayabilir. Benzer kavramlar daha sistematik bir şekilde İmam Mâlik tarafından da kullanılmıştır. Ancak onun da bu kavramlarla tam olarak neyi kastettiği tespit edilememiş ve ulemâ arasında tartışma konusu olmuştur. Amel-i ehl-i Medine kapsamında değerlendirilebilecek bir diğer husus da Hz. Ömer’in uygulamalarına dair yapılan aktarımlar ve bunların nispeten güçlü birer delil kabul edilmesidir. Hz. Ömer’in uygulamalarına vâkıf olmak fukahâ-i seb’a’nın yaşadığı dönemde bir yetkinlik alameti olarak görülmekteydi. Hz. Ömer’in uygulamalarının bu derece önemsenmesinin temelinde bir çeşit icmâ düşüncesinin yatmakta olduğu söylenebilir. Zira Hz. Ömer, büyük sahâbîlerin Medine’den ayrılmasına pek izin vermemiş, aldığı kararlarda genellikle onlara danışmış ve böylece bir tür fikir birliğine varılmıştır. Bu yaklaşım bir yönüyle amelin özününe dair fikirler de vermektedir. Medine’de amelin oluşumu, tespiti ve aktarımı noktasında önemli roller oynayan fukahâ-i seb’a’nın amel ile olan münasebeti sonraki dönemlerde de araştırma konusu edilmiş ve bu bağlamda birtakım iddialar ortaya atılmıştır. Bunlardan biri İmam Mâlik’in Muvatta’da yer verdiği icmâların “fukahâ-i seb’a’nın icmâları” ya da “içerisinde fukahâ-i seb’a’nın da yer aldığı on kişilik bir grubun icmâları” olduğu yönündeki iddiadır. Ancak bu iddia, Mâlikîler nezdinde muteber bulunmayıp reddedilmiştir. Konuyla ilgili bir diğer iddia da oryantalist Schacht’ın (ö. 1969) “anonim ekollerden ferdî ekollere dönüşüm” şeklindeki tezidir. Schacht’a göre; âlimlerin icmâı anonim bir şeydi. Ancak hicrî ikinci yüzyıl ortalarından itibaren, sünnet kavramının özünde bulunan devamlılık fikrinden hareketle bu geleneğe teorik meşruiyet kazandırmak amacıyla bu anonim icmâ, geçmişteki büyük şahsiyetlere isnat edilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda Medineliler doktrinlerini, hicrî birinci yüzyılın sonlarında veya ikinci yüzyılın başlarında vefat eden bir kısım eski otoritelere dayandırmışlardır. Daha sonraki bir dönemde bu otoriteler arasından yedi tanesi seçilmiş ve Medineli yedi hukukçu (fukahâ-i seb’a) olarak anılmıştır. Geriye dönük bu isnat işlemi, bu âlimlerle sınırlı kalmamış ve her bölge kendi doktrinini mahallî bir sahâbîye dayandırmıştır. Medineliler Ömer ile İbn Ömer’i iki önemli otorite olarak kabul etmişlerdir. Schacht, bu eski otoritelere dayandırılan herhangi bir doktrinin otantik kabul edilemeyeceğini söylemektedir. Çünkü ona göre bu isnat işlemi, sonradan izafe edilmiş olup asılsızdır. Schacht’ın “bölgesel ekollerden ferdi ekoller dönüşüm” şeklindeki bu tezi bir başka müsteşrik Hallaq tarafından reddedilmiştir. İslam âlimlerinden Mustafa el-A’zamî (ö. 2017) de Schacht’ın İslâmi ilimlere yönelik iddialarına reddiyesini sunmuş, bu bağlamda bahsi geçen iddiayı da eleştirmiştir. Bu makale fukahâ-i seb’a’nın amele yaklaşımını konu edinerek Medine amelinin oluşumu, tespiti ve aktarımı noktasında üstlendiği rollere işaret etmeye çalışmakta ve konu ile ilgili bahsi geçen iddiaları ele almaktadır.
Keywords