Kader (Jun 2021)

İlâhî Emir ile İlâhî İrâdenin Muvâfakatının Zorunluluğuna Yönelik Mu‛tezilî Argümanlara Selmân en-Nîsâburî’nin Cevapları

  • İbrahim Bayram

DOI
https://doi.org/10.18317/kaderdergi.872620
Journal volume & issue
Vol. 19, no. 1
pp. 177 – 208

Abstract

Read online

Pek çok meselede görüş ayrılığına düşen Ehl-i Sünnet ile Mu‛tezile arasındaki tartışma konularından birini de ilâhî emirle ilâhî irâde arasındaki ilişki mevzuu teşkil etmektedir. Bu konuda görüş beyan edenler arasında Eş‛arî kelâmcısı Selmân en-Nîsâbûrî de bulunmaktadır. Önce mezhebinin konuyla ilgili yaklaşımını aktaran müellif, sonrasında aksi bir kanaate sahip olan Mu‛tezile’nin Allah’ın emrettiği iman, ibadet ve güzel davranışların, kullarından da aynı şekilde vukuunu irâde ettiği görüşünü benimsediklerini açıklamaktadır. Bu hususta Mu‛tezile adına temel olarak üç argümana yer vermektedir. Onların bu kanıtlarından ilkini, emir ile irâdenin birbirinden ayrı yönde olmasının imkânsızlığı, ikincisini ise kötülüğü murat etmenin de kötü olması üzerine bina ettiklerini belirtmektedir. Nihayet üçüncü olarak da Allah’ın, kullarının iyiliğini isteyip, kötülüklerini murat etmeyeceği muhtevasındaki ayetlerden istidlalde bulunduklarını ifade etmektedir. Nîsâbûrî, Mu‛tezile’ye nispet ettiği bu delilleri, hemen bir cevapla geçiştirmemekte, ayrıca kendisinin vereceği cevaba yönelik gelebilecek muhtemel itirazları da gündemine almaktadır. Özellikle onlara izafe ettiği ilk delil üzerinden tartışmayı oldukça kapsamlı bir hale getirmektedir. Bu manada o, âmirin emrettiğine aykırı bir irâdeye sahip olamayacağı şeklindeki Mu‛tezile argümanını, emrinin yerine gelmesini istemeyen birtakım âmir örnekleri üzerinden çürütmeye çalışmaktadır. Bu konuda bir kısım itirazları da aktaran Nîsâbûrî, ortada emir-irâde uyumunun zorunluluğuna yönelik iddia varken, bu iddia sahiplerinin, kendi görüşlerinin aksini gösteren örneklere itiraz geliştirmelerinin tutarlı olmadığını belirtmektedir. Diğer bir ifadeyle ilgili örneklerin Mu‛tezile’nin zaruret iddiasını geçersiz kıldığını söylemektedir. Nîsâbûrî, tartışmanın ileri safhalarında işin içerisine neshi de dâhil etmekte, bir hükmün kaldırılması anlamı taşıyan neshin, onların emir-irâde zorunluluğu anlayışına darbe vurduğunu savunmaktadır. Müellif, yine Mu‛tezile’nin irâdenin, emre aykırı olması durumunda asi ile itaatkârın karışacağı, dolayısıyla bunların uyumlu olması gerektiği muhtevasındaki yaklaşımını da hususi mahiyette incelemektedir. Bu iddia, kâfirlerin küfrüyle Allah’ın irâdesine itaat ettikleri anlamı tazammun ettiği için burada özellikle itaatin irâdeye değil, emre ittiba ile sağlanacağı yönünde açıklamalar getirmektedir. Öte yandan müellif, ilgili ayetlere bakılıp orada Allah’ın (kimi) kâfirlerin iman etmesini dilemediği görüldüğünde, aslında bir tartışmaya mahal kalmadığını vurgulayarak da muhataplarını ilzam etmeye çalışmaktadır. Nîsâbûrî, Mu‛tezile’nin, ilâhî emirle ilâhî irâdenin muvafakat zorunluluğu hususunda kötülüğü dilemenin de kötülük olduğu şeklinde getirdikleri argümanı da incelemektedir. Bu konuda nispeten muhtasar açıklamalar yapan Nîsâbûrî, öncelikle bu delilin kaynağına işaret ederek ona şahit âlemden hareketle ulaşıldığını ifade etmektedir. Ardından bu hususta şâhit âlemle gâip âlemin aynı şekilde değerlendirilemeyeceği yönünde bazı açıklamalar getirmekte, Müslümanlar aleyhine gerçekleşen dünyevî işlerden Allah’ın sefahatine çıkarım yapılmadığına dikkat çekmektedir. Nîsâbûrî, Mu‛tezile’nin Allah’ın kullarının hiçbir şekilde kötülüğünü dilemeyeceği muhtevalı ayetler üzerinden ilâhî irâde ile ilâhî emrin muvafakatine delil getirmesini de ele almaktadır. Bu aşamada müellif, daha çok ilgili ayetlerin başka şekilde değerlendirilmeye müsait olduğu yönünde yorumlar yapmaktadır. Bunun için kimi zaman dilsel açıklamalar getirmekte, kimi zaman diğer ayetlerin içeriğine atıf yapmakta, kimi zaman da istidlalde bulunulan ayetten maksut olan manaya işaret etmektedir. Hepsinde de nihai olarak, Mu‛tezile tarafından gündeme getirilen ayetlerin, onları desteklemediğini göstermeye çalışmaktadır. Nîsâbûrî, ilgili kanıtları bir yandan bu şekilde hususi olarak çürütmekteyken, diğer yandan Mu‛tezile’nin savunduğu görüşün kabulü halinde doğacak sıkıntılara işaret etmektedir. Bu manada mezkûr görüşün, Allah’ın istemediği işlerin de vukuu anlamına geleceğine, bunun ise ilâhî hâkimiyete halel getireceğine dikkat çekmektedir. Sonuç itibariyle en azından Allah’ın iman etmeyeceğini bildiği kullarına dönük emriyle irâdesinin aynı yönde olmadığının altını çizmektedir.

Keywords