Eskiyeni (Sep 2019)

Sosyolojide Tanrı Tasavvuruna Bir Giriş Denemesi

  • Ejder Okumuş

DOI
https://doi.org/10.5281/zenodo.3404502
Journal volume & issue
no. 39
pp. 201 – 222

Abstract

Read online

Sosyolojiyle Tanrı’nın birlikte veya yanyana zikredilmesi yahut birbiriyle bağlantılandırılması, ilk bakışta oldukça şaşırtıcı gelebilir. Hatta “sosyolojide Tanrı tasavvuru” gibi bir ifadelendirme, paradoksal da görülebilir. Lakin sosyologların din ve toplum yaklaşımlarına yakından bakıldığında, sosyolojinin Tanrı ile ne kadar içili dışlı kılındığı ne kadar yakından ilişkili hale getirildiği görülebilir. Bu şekilde yaklaşıldığında, sosyolojinin “Tanrı”ya nasıl baktığı, sosyolojinin tanrısının olup olmadığı, varsa nasıl olduğu, sosyolojinin atesit olup olmadığı gibi hususlar, önemli hale gelmektedir. Sosyologların Tanrı tasavvuru veya inançlarının neler olduğu, sosyologların inançlarından bağımsız bir biçimde sosyolojinin tanrı veya tanrılarla ilişkisi, tanrılara bakışı ele alındığında, nasıl bir bilimin ortaya çıkacağı, sosyolojide tanrı yoksa ne olacağı, varsa ne olacağı, bir bilim dalı olarak sosyolojinin diğer birçok bilim dalı gibi bilim olmasının bir gereği olarak zaten tanrısının olmaması gerekip gerekmediği, nesnel olmanın tanrısız olmayı gerektirip gerektirmediği soruları da aynı şekilde anlamlı ve önemlidir. Yine tanrısız veya tanrılı bir bilim dalının mümkün olup olmadığı, sosyolojinin tanrısız veya tanrıtanımaz olması, sosyologların da tanrıtanımaz olmasını gerektirip gerektirmeyeceği, sosyolojinin tanrısı varsa, bunun monoteistik tanrı anlayışı mı yoksa politeistik tanrı anlayışı mı olduğu sorularına cevap arayışları, sosyolojinin önemli bir boyutunun anlaşılması ve vuzuha kavuşturulmasına katkı sunabilir. Bu makalede bu soru ve konular etrafında sosyolojinin “Tanrı”ya yaklaşımı nispeten dar sınırlar içinde ele alınmaya çalışılmaktadır.Bu çalışmada klasik “Batı Sosyolojisi”nin; ilkel dinler, kilise, Reformas­yon, Protestanlık, pozitivizm, modernlik ve modernleşme, sekülerleşme, rasyonelleşme gibi kurum, olay ve süreçlerle bağlantılı olarak Tanrı konusunda hiçbir konuda olmadığı ölçüde sosyolojist ve antropomorfist bir bakışaçısıyla hareket ettiği varsayılmaktadır. Bu bağlamda denilebilir ki, klasik Batı sosyolojisinin ana çizgisi, toplumu dinin ve Tanrı’nın/tanrıların anarahmi olarak görmüş, toplumun bazı yapısal özellikleriyle ve çeşitli süreçlerle kendini tanrılaştırdığını, dolayısıyla toplumun tanrı ile aynı şey olduğunu ileri sürmüştür.Modern bir bilim olarak sosyoloji, Auguste Comte (1798-1857) ve özellikle Durkheim’ın (1858-1917) din sosyolojilerine bakılırsa, bazen toplumla din ve tanrıyı (tanrıları) aynılaştırır. Bu aynılaştırmanın arkaplanında toplumun mu tanrıyı (tanrıları) ürettiği yoksa tanrının (tanrıların) mı toplumu ürettiği çok net anlaşılmaz; fakat toplum biraz daha baskın görünmektedir. Comte, Marx (1818-1883), Freud (1856-1839) ve Durkheim’ın din ve toplum görüşlerinde bu görülmektedir. Anlaşılmaktadır ki klasik sosyologların kimi pozitivizm, kimi modernleşme ve sekülerleşme, kimi rasyonelleşme, kimi de bunların hepsi temelinde bazen din, bazen de tanrı veya tanrıları toplum, toplumu da tanrı yapmışlardır.Klasik sosyologlar, muhtemelen kendi Tanrı tasavvur ve inançlarından da etkilenerek toplumu, toplumun kültürünü, eğitim ve bilgi düzeyini merkeze alan, toplumun genel değişimine paralel olarak değişen bir Tanrı anlayışı geliştir­miş­ler­dir. Buna göre sosyologların “Tanrı tasavvurunun veya “Tanrı’ya imanın sosyolojisi” üzerine kafa yordukları söylenebilir. Bunu yaparken sosyolojinin araştırma konusu olmayan Tanrı’yı sosyolojikleştirmeye kadar gidebildiklerini de söylemek gerek. Son tahlilde modern bir bilim olarak sosyolojinin oluşup gelişmesinde öncelikli rolü olan Comte, Marx ve Durkheim gibi başlangıç ve klasik sosyologların önemli bir kısmının tanrı yerine insanı, insanlığı ve toplumu koydukları söylenebilir.Sosyologlardan birçoğu, evrimci ilerlemeci tarih, din ve toplum anlayışlarına uygun olarak evrimci tanrı tasavvuruyla hareket etmişlerdir. Bu tasavvurda toplumlar, çok tanrılı inançlardan tektanrılı inanca doğru evrim geçirmiş ve nihayet tektanrılı bir inanca erişmişlerdir. Modern zamanlarda ise toplumlar, Tanrı’ya karşı daha mesafeli hale gelmiş, Tanrı toplumsal veya kamusal alanlardaki gücünü kaybetmiştir.Şu da belirtilmelidir ki, ilk “sosyolog”, Umran âlimi İbn Haldun, ‘Ilmu’l-‘Umrân ismiyle icat ettiği sosyoloji ilmini Allah inancını gizlemeden, ötelemeden, hatta Allah’ın toplumsal kural ve yasaları (Sünnetullah) temelinde, fakat nesnel olmaya azami özen göstererek icra etmiştir. İbn Haldun, Mukaddime’sinde geliştirdiği sosyolojisindeki birçok kavramı ve tezini Kur’an ayetlerine dayandırır. Anlaşıldığı kadarıyla İbn Haldun, birçok kavramını oluşturmada Kur’an’a dayanmakta ve tabii ki Kur’an inancının temelinde de Allah inancı yer almaktadır. İbn Haldun, Allah inancına sahip bir sosyoloğun, olaylara objektif ve tarafsız bir yaklaşımla bakılabileceğinin örneğini ortaya koymaktadır.Sosyolojinin Tanrı’sı, anlaşıldığı kadarıyla antropomorfistik ve sosyolojistik bir tanrıdır. Klasik sosyologlar başta olmak üzere birçok sosyolog, sosyolojinin konusu olmadığını belirttikleri halde Tanrı konusuna girmiş, Tanrı’yı toplumun bir ürünü olarak anlamışlardır. Aslında Tanrı ile ilgilenmelerinin en önemli boyutu da belki dinin nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yardımcı olan bu “toplumun ürünü olarak tanrı” fikridir. Son tahlilde denilebilir ki, sosyolojik araştırma ve incelemelerinde sosyolojinin konusu olmadığını belirtmelerine rağmen “Tanrı’yı işin içine katanlar”, Tanrı’yı toplumu temsil eden kolektif bir varlık, toplumun gölgesi veya yansıması olarak görmekte, tanrı veya tanrılar ile toplumu veya grubu bir/aynı telakki etmekte yahut etmeye yakın durmaktadırlar. Bütün bu ifade edilen hususlardan, klasik Batı sosyolojisinin ve bu sosyolojinin etkisinde kalanların toplumu tanrı olarak öne çıkardığı, toplumu tanrı olarak algıladığı anlaşılabilir. Belirtmek gerekir ki, gelinen noktada artık sosyolojinin, “Tanrı”ya, orijin dönemi ve klasik aşamasının bir bölümündeki gibi baktığı söylenemez; bir bilim olarak nispeten oturmuş bir sosyoloji olma özelliğiyle, teolojik ve metafizik alanı araştırma alanının dışında tutsa da mutlak surette o alanlara giren konuları red ve inkâr tutumuna sahip bulunmamaktadır.

Keywords