Kocatepe İslami İlimler Dergisi (Jun 2024)

Tüketici Sözleşmelerinde Yer Alan Gecikme Bedeli Koşulunun Müşteri Sorumluluğuna Etkisi

  • Mustafa Çakır

DOI
https://doi.org/10.52637/kiid.1451729
Journal volume & issue
Vol. 7, no. 1
pp. 145 – 167

Abstract

Read online

İnsanoğlunun gündelik hayat içerisinde ihtiyaç duyduğu gereksinimleri karşılayabilmesini mümkün kılan meşru yollardan biri de malî sözleşmelerdir. Karşılıklı rıza ve dürüstlük temeline dayalı borç sözleşmeleri yoluyla insanlar, ihtiyaç duyulan şeylere bizzat mülk yoluyla sahip olabilir veya menfaatle sınırlı süreli mülkiyet tesis edebilirler. Bunlar malî karşılığı olan veya teberru nitelikli sözleşmeler olabilir. İslâm, insanların birbirlerine ait olan mal ve hizmetlerden faydalanmasını mutlaka bedel şartına bağlamamıştır. Bilakis inanç temeline bağlı karşılıksız olarak sunulacak her türlü faydayı kendi katından ödüllendirmeyi vaat etmiştir. Bununla birlikte bireyin kazanç sağlama amaçlı sözleşme ilişkilerinde bulunması da kendisine tanınan en temel haklardan biri olarak görülmüştür. Buradaki temel ölçü, taraflar arası karşılıklı rıza ve sözleşmelerin haksız kazanç sağlamaya sebep olabilecek unsurlardan arındırılmış olmasıdır. Nitekim İslâm’da dokunulmaz kabul edilen malın muhafazası ve zaruret ya da ihtiyaç düzeyindeki gereksinimlerin meşru bir zeminde elde edilmesi, İslâmî ölçülere uygun iktisadî ilişkilerin tesis edilmesi ve yasaklanan yollardan uzak kalınması ile mümkündür. Genel hukuk düzeni ve temel ahlak sınırları çerçevesinde bireylerin dilediği taraflarla dilediği koşullarda sözleşme yapması, kendilerine tanınan en temel haklardan biridir. Bu kapsamda insanlar arası borç ilişkilerini düzenleyen sözleşmelerde tarafları yükümlülük altına sokan her bir hükmün serbestçe belirlenmesi esastır. Ancak günümüzde sosyal ve ekonomik alanda meydana gelen gelişmeler, hüküm ve koşulların standart olarak belirlendiği yeni tip sözleşmeler ortaya çıkarmıştır. Yaygın olarak tek taraflı genel işlem koşullarının belirlenmesi esasına dayalı düzenlenen bu tür sözleşmelerde hukukî açıdan gözetilmesi gereken bir takım genel ölçü ve sınırlar olmakla birlikte mer’î hukuka uygun kabul edilen bazı koşullar İslâm hukuku açısından problem olarak görülebilmektedir. Sözleşmelerde borçların ifasına yönelik ileri sürülen ceza koşulu uygulaması bunlardan biridir. Tarafların anlaşmasına bağlı olarak geçerlilik kazanan ve borç sözleşmelerinde alacağın gereği gibi ya da hiç ifa edilmemesi durumunda borçluya karşı ileri sürülebilen ceza koşulu, asıl borç ve zarardan bağımsız bir edimdir. İslâm’ın faiz konusundaki ilkesel duruşu, sözleşmelerde yer alan ceza koşulunun meşruiyeti noktasında zihinlerde şüphe bırakabilmektedir. Bu çalışmada, gündelik hayatın olağan akışı içerisinde birey veya kurumların ihtiyaç duyduğu mal, hizmet ya da finansmanın temininde, taraflar arası akdedilen sözleşmelerde standart olarak ileri sürülen gecikme bedeli koşulunun müşteri sorumluluğuna etkisi İslâm hukuku açısından ele alınmaktadır. Çalışmada öncelikle standart sözleşmeler ve gecikme bedeli uygulamasının hukukî zeminine İslâm borçlar hukuku ile mukayeseli olarak yer verilmiştir. Daha sonra sözleşmelerde gecikme bedeli ileri sürülmesinin hükmüne dair öne çıkan yaklaşımlara ve gerekçelerine genel olarak değinilmiştir. Son olarak günümüz şartlarında borç sözleşmelerinin ayrılmaz bir parçası olarak uygulanan ceza koşulunun bu konuda seçim hakkına sahip olamayan müşterinin sorumluluğuna etkisi, sözleşmenin sıhhati ve toplumun içerisinde bulunduğu genel ihtiyaç ve zorunluluk hali açısından tartışılmıştır. Çalışmada sonuç olarak; sözleşme ilişkisine dayalı ve zimmette para olarak tayin edilen borçların ifasında kasıtlı geciktirme ve istismarın önlenmesi amacıyla da olsa sözleşmeye eklenen gecikme bedeli uygulamalarının faiz gibi bir sakınca içermesi bakımından problemsiz görülemeyeceği düşünülmektedir. Bununla birlikte bu tür şartlar, doğrudan akdin konusunu oluşturmadığı gibi, günümüz şartlarında pek çok temel ihtiyacın giderilmesinde taraflara bu koşullarda sözleşme yapmak dışında başka bir imkân da sunulmamaktadır. İslâm hukukunun toplumun ihtiyaçlarını gözeten dinamik yapısı ve metodolojisinin sunduğu imkânlar incelendiğinde, bu tür koşullarda mal/hizmet alan tarafın umûmu’l-belvâ, genel ihtiyaç ve zaruret kapsamında fıkhen muaf kabul edilmesinin mümkün olabileceği düşünülmektedir.