Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2019)
Deleuze’ın Felsefesi Bağlamında İrade Kavramı: Müslüman Kadına Dair Sorular
Abstract
Müslüman kadınların İslami gelenekler tarafından bastırılmış mı özgürlüğe kavuşturulmuş mu olduğuna dair pek çok çalışma bulunmakta. Bu çalışmalardan bazıları başörtüsü gibi İslami geleneklerin bir baskı unsuru olarak görürken, bazıları da Müslüman kadınların bu gelenekleri uygularken kendi iradelerini ortaya koyduğunu, dolayısıyla bu geleneklerin bir baskı emaresi olarak görülemeyeceğini savunur. Bu çalışmada, Müslüman kadınların hayatlarının çok yönlü, ilişkisel ve mekân bağlamında şekillendiğini incelememizi sağlayacak, Deleuze felsefisi bağlamında ele alınan irade ve özgürlük kavramlarını kullanmak amaçlanmıştır. Diğer bir ifade ile Fransız filozof Gilles Deleuze tarafından ortaya koyulan ilişkisel ontoloji Müslüman Kadın çalışmalarını sorgulamak için kullanılmaktadır. Bu ilişkisel ontoloji üzerinden, Müslüman kadınların dini söylemler çerçevesinde olumsuz resmedilmeleri sorgulanmakta ve bu kadınların deneyimlerine ve pratiklerine dair alternatif açıklamalar ortaya konulmaktadır. Böylece, Deleuze’in felsefesi bağlamında ele alınan irade ve özgürlük kavramları kullanılarak Müslüman kadınların dini katılım ve uygulamaları üzerinden pasif ve irade göstermeyen kadınlar olarak tasvir edilmesi sorgulanmaktadır. Müslüman kadınların durumsal uygulama ve deneyimlerini keşfedebilecek nitelikte akademik bir bakış açısı önerilmektedir. Özet: Bazı batılı kuruluşlar medeniyetler çatışması söylemini temel alarak tekil bir Müslüman dünyası tarif edip bu tek tipleştirilmiş tarifi Islama ve Müslümanlara karşı mücadele etmenin neden gerekli olduğunu gerekçelendirmek için kullanmaktadır. Müslüman kadınlar İslam gelenekleri ve Müslüman erkekler tarafından baskıya uğrayan bir gurup olarak resmedildiği için, bu söylemlerde Müslüman kadınlara dair konular önemli odak noktalarından birisi olmaktadır. Örneğin Müslüman kadın kimliğinin sembolü olarak görülen başörtüsünün bir baskı unsuru olup olmadığına dair tartışmalar görülür. Müslüman kadının başörtüsü ile bastırılmış mı özgürleştirilmiş mi olduğuna dair pek çok çalışma da bulunmaktadır. Bu çalışmalardan bazıları başörtüsü gibi İslami geleneklerin Müslüman kadınları baskıladığını ileri sürerken bazıları da kadınlar başörtüsü kullandığında bunu kendi iradeleri ile yaptığını tartışır. Örneğin Saba Mahmood irade, özgürlük, istek ve direnme gibi kavramların liberalizm temelinde anlaşılmasını sorgulayarak Müslüman kadınlar hakkındaki bu söylemlere karşı çıkar. Bu çalışmalardan bazıları da Müslüman kadınların ve onların iradelerini kullanmalarına dair konuların tarihsel ve mekânsal bağlamda yapılması gerektiğini savunur. Her ne kadar bu konuda yapılan çalışmalar olsa da, bu konu daha fazla araştırmaya ve yeniden ele alınmaya muhtaçtır. Bu çalışmada, bu konuyu çok yönlü, Müslüman kadınların deneyimlerini, isteklerini ve uygulamalarını ilişkisel ve mekânsal olarak ele alma imkânı vereceğinden, ilk olarak irade ve özgürlük kavramlarını Deleuze felsefesi temelinde ele alınmaktadır. Diğer bir deyişle, Fransız filozof Gilles Deleuze’a dayandırılan ilişkisel ontolojik bakış açısı Müslüman kadına dair tartışmalara uygulanmaktadır. Bu ilişkisel ontolojiye göre, dünya bedenlerin toplamından oluşur. Her varlık, biyolojik organizma, sosyal yapı ve soyut yapı bir bedendir. Bu bedenlerin her birisi, ister insan bedeni ister insana ait olmayan bir beden olsun, ister maddi ister madde dışı olsun, ister sosyal ister psikolojik yapılar olsun, ilişkilerin akımı ile şekillendirilir. İnsan bedeninin biyolojik, zihinsel, sosyal ve psikolojik bileşenlerini içine alan her yönü de çoklu ilişkiler ile oluşturulur. Bu yüzden, bir insan öznesi hakkında konuştuğumuzda, aslında karmaşık ve çoklu ilişkilere dair konuşuruz. Bedenin bu şekilde ele alınması irade kavramının da yeniden ele alınmasını gerektirir. İrade kavramının bu bağlamda ele alınması dikkati bedenleri üreten ilişkiler üzerine odaklar. Bedenler ilişkilerin akımı ile şekillendirildiği için, bedenlerin belirli şekillerde hissetme, davranma ve istemeye dair kapasiteleri de sahip oldukları ilişkilere göre şekillenir. Bu ilişkisel ontoloji temelinde, Müslüman kadınların bedenlerinin ilişkilerin akımı ile şekillenen çoklu elementlerin karmaşık bir araya gelişler olarak ele alınmalıdır. Bu kavramlaştırma Müslüman kadınların hayatının izole edilmiş dini gelenekler temelinde oluşmuş gibi resmedilmesini sorgulatmaktadır. Müslüman kadınların iradeleri, kapasiteleri ve sınırlılıkları kadar deneyimleri, pratikleri ve istekleri de sosyal-politik söylemler, aile içi ilişkiler, materyal yapılar ve ekonomik şartlar gibi çoklu faktörler ile kurulan ilişkiler üzerinden şekillenir. Diğer bir ifade ile bu kadınların belirli şekillerde davranmaya dair güçleri kendilerini çevreleyen bedenler ile kurdukları ilişkilere göre şekillenir. Bu bedenler dini veya seküler unsurlar olabilir, insan veya insana ait olmayan unsurlar olabilir, ya da maddi veya madde dışı faktörler olabilir. Sonuç olarak, Müslüman kadınların bedenleri ve irade gösterme şekilleri her zaman bir süreklilik içinde bağlantı kuran veya bağlantılarını koparan çeşitli elementler ile üretilmektedir. Deleuze felsefesi temelindeki bu beden ve irade kavramlaştırmaları Müslüman kadınların dini geleneklerine salt itaat temelinde resmedilmelerini sorgulamak için kullanılmaktadır. Bu kadınların hayatlarındaki çoklu yapısal denebilecek elementlerin aydınlatılması amaçlanmakta ve onların iradelerinin parçalı ve ilişkisel bir şekilde anlaşılması önerilmektedir. İlişkisel ontolojik lensler aracılığı ile Müslüman kadınlar resmedilirken görünmez kılınan veya fotoğrafın dışında bırakılan dinamik ve heterojen unsurlar tetkik edilmektedir. Bu amaç için, Deleuze felsefesi temelinde yapılan kavramlaştırılmalar 2018’de doktora çalışması için Başkent Kadın Platformunda yapılan bir röportaja ve Türkiye’deki bazı etnografik gözlemlere uygulanmaktadır. Ortaya konulan teorik bağlama daha uygun olacağından, bir gruptan ya da daha geniş bir çerçevede veri toplamak yerine, bu röportajdan elde edilen verilerin detaylı bir şekilde ele alınması amaçlanmaktadır. Bu ontolojik bakış açısını Müslüman Kadın konusuna uygulayarak, Müslüman kadınların hayatındaki çoklu ve ilişkisel etken güçlere odaklanılması amaçlanmaktadır. Müslüman kadının yalnızca dini söylemler temelinde negatif olarak tanımlanması sorgulanmakta ve Müslüman kadınların deneyimlerini ve uygulamalarını anlamak için alternatif modeller olabileceğine dikkat çekilmektedir. Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse Müslüman kadınların deneyimleri ilişkisel, çok yönlü, parçalı ve muayyen olarak ele alınmalıdır. Hayal edilen tekil bir grup yerine, çok yönlülüğün ve ilişkiselliğin keşfedilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden Müslüman kadınların belirli zeminler temelinde anlaşılmaya çalışılması önerilmektedir. Bu tur bir analizde, bir araştırmacının amacı Müslüman kadını çok yönlü bir özne ve irade anlayışı temelinde belirli zeminlerde keşfetmek olmalıdır ki iç içe geçmiş baskı ve özgürleşme şekilleri de anlaşılabilsin. Müslüman kadının kimliğinin kategorileştirilmesi ve marjinalleştirilmesi yerine, devam edegelen şekilde deneyimlerin ve uygulamaların oluşum ve yeniden oluşumlarının üzerinde durulmalıdır.
Keywords