Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2017)
Osmanlı’da Din Hizmeti Görevlilerinin Atanma ve Çalışma Şartlarını Düzenleyen Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmeleri Hakkında Bir Değerlendirme
Abstract
Tanzimat, Osmanlı Devleti için önemli olayların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu çalışmada, Tanzimat döneminde yayınlanan Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmelerinin bir değerlendirmesi yapılacaktır. Tevcih-i Cihat Nizamnameleri, Osmanlı zamanında din görevlerinin atanma usul ve şartlarını düzenleyen yasal düzenlemelerdir. Söz konusu nizamnamelerin ilki Hicri 8 Zilkade 1286 (Miladi 9 Şubat 1870) tarihinde, ikincisi Hicri 10 Safer 1290 / Rumi 26 Mart 1289 (Miladi 9 Nisan 1873) tarihinde, üçüncü ve sonuncusu ise 12 Ramazan 1331 / 5 Ağustos 1913 yılında yayınlanmıştır. Buna göre, çeşitli tarihlerde yayınlanan üç nizâmnâme (1870, 1873 ve 1913 Nizâmnâmeleri) günümüz şartları ile kıyaslanarak değerlendirildikten sonra 1913 Nizâmnâmesi günümüz harflerine aktarılarak okuyucu ile paylaşılmıştır. Özellikle bu değerlendirmelerde, ilmî cihet imtihanları, bu imtihanların nasıl ve kimler tarafından yapıldığı, hangi konulardan ne tür sorular sorulduğu, sınav sonuçlarının kimler tarafından nasıl değerlendirilip saklandığı gibi hususlar günümüzde din görevlilerinin atanması için aranan yeterlik şartları ile kıyaslanarak ele alınmaya çalışılmıştır. Tanzimat, Osmanlı Devleti için önemli olayların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu çalışmada, Tanzimat döneminde yayınlanan Tevcih-i Cihat Nizamnamelerinin bir değerlendirmesi yapılacaktır. Çalışmada literatür tarama yöntemi kullanılmıştır. Buna göre, öncelikle Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmeleri’ni konu edinen çalışmalar incelenmiştir. Bu doğrultuda, Yök Tez Tarama Katalogu’ndan tezler, Ulakbim ve İsam Kütüphanesi’nden ise yayınlanan makaleler başlık, özet ve anahtar kelimelerine göre taranmıştır. Bu taramada anahtar kelimeler olarak, “tevcihˮ, “cihetˮ, “tevcîh-i cihâtˮ, “imamˮ, “din görevlisiˮ, “Osmanlıˮ, “nizâmnâmeˮ, “yeterlikˮ, “imtihanˮ kelimeleri kullanılmıştır. Bu ön çalışmadan sonra, Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmeleri ile ilgili birincil kaynaklara ulaşılmış ve bu belgeler günümüz harflerine aktarılmış ve daha sonra ise günümüzde din görevlilerinde aranılan yeterlikler ve atanma şartları ile kıyaslanarak değerlendirilmiştir. Bu amaçla çalışmada 1870, 1873 ve 1913 tarihli üç Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmesi değerlendirilerek çalışmanın sonunda en son ve en kapsamlı nizâmnâme olması hasebiyle “1913 Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmesi”nin transkripsiyonuna yer verilmiştir.Tevcih-i Cihat Nizamnameleri, Osmanlı zamanında din görevlerinin atanma usul ve şartlarını düzenleyen yasal düzenlemelerdir. Söz konusu nizamnamelerin ilki Hicri 8 Zilkade 1286 (Miladi 9 Şubat 1870) tarihinde yapılmıştır, ikincisi Hicri 10 Safer 1290 / Rumi 26 Mart 1289 (Miladi 9 Nisan 1873) tarihinde, üçüncü ve sonuncusu ise 12 Ramazan 1331 / 5 Ağustos 1913 yılında yayınlanmıştır. Son nizamnamenin bazı hükümleri cumhuriyetin ilk yıllarında da geçerliliğini korumuş ve daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle yürürlükten kaldırılmıştır.Tevcih-i cihât, vakıfların çeşitli dinî, sosyal ve kültürel hizmetlerini sürdürebilmeleri için tahsis edilmiş olan görevlere verilen addır. Bu nizamnamelerle verilen cihetler ise ilmî ve bedenî olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. İmâmet, hitâbet, vâizlik, gibi ilmî yeterlilik isteyenlere “cihât-ı ilmiyye”; türbedarlık, ferrâşlık (temizlik görevlisi) gibi bedenî çalışmaya bağlı olanlara da “cihât-ı bedeniyye” adı verilmekteydi.İlk Tevcih-i Cihât Nizamnamesi 1870 yılında, on beş madde olarak yürürlüğe girmiştir. Genel olarak, cihetin babadan oğula nasıl geçeceğini, küçük evlada cihet verilemeyeceği, bir kişinin şahsında birden fazla cihet bulunduramayacağını, atıl cihetlerin iptal edileceği gibi konuları düzenlemektedir.İkinci Tevcih-i Cihât Nizamnamesi, birinci nizamnameden üç yıl sonra 1870 Nizamnamesi’nde birtakım değişiklikler yapmak ve eksiklikleri gidermek için 10 Safer 1290/ 9 Nisan 1873 yılında on altı madde olarak yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 1873 Nizamnamesi’nin yedi maddesi, 1870 nizamnamesi ile birebir aynıdır. 1870 Nizamnamesi ile 1873 Nizamnamesi arasındaki en temel fark, cihet sahibinin vefatı halinde söz konusu cihetin küçük yaştaki oğluna da tevcih edilebileceği yönündeki düzenlemedir.Çalışmada incelenen nizamnamelerin sonuncusu ve en kapsamlısı 12 Ramazan 1331/5 Ağustos 1913 tarihinde 62 madde halinde yürürlüğe giren 1913 Tevcih-i Cihât Nizamnamesi’dir. 1913 Tevcih-i Cihât Nizamnamesi, dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde (1-5. maddeler) cihâtın tarifine, ikinci bölümde (6-26. maddeler) cihâtın usul ve tevcihine, üçüncü bölümde (27-45. maddeler) cihet tevcihinde imtihanların ne şekilde ve kimler tarafından gerçekleştirileceği gibi hükümlere, dördüncü bölümde (46-62. maddeler) ise konu ile ilgili diğer hususlara yer verilmiştir.Nizamnamenin ilk bölümü olan cihâtın tarifinin yapılmaktadır. Önceki nizamnamelere konu olmayan bu bölümde, cihetin sınırları çizilmektedir. Buna göre, cihetler ilmî ve bedenî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Müderrislik, hitabet, imamet, hafızlık, gibi görevler ilmî cihetten sayılırken, ferrâşlık, türbedarlık, gibi hizmetler de bedenî cihetten sayılmaktadır. Bunun yanında söz konusu cihetler bir de, (vakıfla ilgili olarak) şarta bağlı ve herhangi bir şarta bağlı olmayan cihetler olarak iki kısımda ele alınmaktadır.Nizamnamenin ikinci bölümü ise, cihâtın usul ve tevcihi hakkında olup 6-26. maddeleri içermektedir. Genel olarak, 20 yaşından küçük olup da uhdelerine cihet tevcih edilecek çocukların durumu gibi vakıfla ilgili olmayan cihetlerin tevcihinde nasıl bir yol izleneceğini konu edinir. Nizamnamenin üçüncü bölümü, cihet tevcihinde imtihanların ne şekilde, kimler tarafından ve nasıl yapılacağının düzenlenmesine yönelik olup, Osmanlı’nın son döneminde din görevlilerinin (imam-hatip, müezzin, müderris) atanmasında aranılan yeterlikleri göstermesi bakımından da önem arz etmektedir. Bu bölümün başlığı, “İmtihanların Suret-i İcrası ve Teferruatı” olup 27-45. maddeleri kapsamaktadır. Bilindiği gibi daha önceki nizamnamelerde bir imtihandan bahsedilse de imtihanın ne suretle kimler tarafından nasıl yapılacağı hakkında herhangi bir düzenleme yapılmamıştı. Bu nizamname, bu konuda önemli bir düzenleme yaparak bize, cihetlerde aranılan yeterlik hakkında önemli ipuçları vermektedir.Nizamnamenin bundan sonraki ve son bölümü ise, “Mevâd-ı Müteferrika” ismiyle düzenlenmiştir. Konu ile ilgili diğer hususları içeren bu bölüm, 46-62. maddeleri kapsamaktadır. Bu maddelerde genel olarak, cihet tevcihinde askerlik çağına gelmiş kişinin durumu, devlette çalışanların uhdelerine cihet verilemeyeceği, hakkında soruşturma açılanların uhdelerindeki cihetlerin durumu, vakfın mütevelli heyetinin vefatı ve istifası halinde izlenecek yol, İstanbul ve taşradaki cihetlerin tespiti için komisyon kurulması gibi hususlar düzenlenmektedir.Bu nizamname, din görevlilerin imtihanlarının nasıl yapılacağının, hangi usul ve kaideler ile imtihanlarının değerlendirileceği hususlarını içermesi bakımından önemlidir. Burada öncelikle imtihanların beş kişilik bir komisyon tarafından yapılacağı karara bağlanmıştır. Nizamnamede vaizlik, imamlık, müezzinlik için ayrı ayrı imtihanların olduğu görülmektedir. Vaizler için Halebî’den on satırdan aşağı olmamak üzere belli bir miktar ibarenin, harekelendirilip tercüme ettirileceği ve fıkhî ve kelamî meselelere dair üçer tane de soru sorulacağı ifade edilmektedir. Vaizler için harekelendirilip tercüme edilecek on satır olan metin miktarının imamlarda beş satıra düştüğünü görmekteyiz. Bununla birlikte soruların miktar ve türlerinde de farklılık olduğunu söyleyebiliriz. Vaizlere fıkhî meselelerden üç soru sorulurken imamlara beş soru sorulmasının, pratik anlamda imamların vaizlerden daha çok halkın sorularına muhatap olmalarıyla açıklanması mümkündür. Kelam sorularının sayısı değişmezken, imamlar vaizlerden fazla olarak hem tecvit ile ilgili sorulara muhatap hem de asr-ı şerif okuyarak Kuran-ı Kerim’den de bir bakıma imtihan olmaktadırlar. Müezzinlik imtihanında ise Arapça ve kelam sorularına hiç yer verilmeksizin fıkıh ile ilgili şifahi soru sorulacağı ve sesinin güzelliği ile tecvit bilgisinin görülmesi açısından da asr-ı şerif okutulacağı ifade edilmektedir. Osmanlı’nın son zamanlarında din görevlilerin atanma şartları ile günümüzde din görevlilerinin atanma şartları arasında çok büyük farklılıklar olmasa da, bazı alanlarda temel farklılıkların olduğunu söylemek mümkündür. Öncelikle günümüzde babadan oğula geçen sistem kalmamıştır. Bunun ise daha rekabetçi bir ortam oluşturduğu ve ilmi açıdan da liyakatin ön plana çıktığı bir zemin hazırladığını söylemek mümkündür. Arapça açısından ise, Osmanlı zamanında daha fazla Arapça bilgisinin istendiğini belirtmek yerinde olacaktır. Zira günümüzdeki imam ve müezzinlik imtihanlarında herhangi bir Arapça sorusuna yer verilmemektedir.
Keywords