Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2020)

Osman Nuri Taşkent Öncülüğünde Bir Kıraat Eğitimi Kursu: Adapazarı Dârül-huffâzı

  • Nurullah Aydeni̇z

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.682895
Journal volume & issue
Vol. 24, no. 1
pp. 367 – 389

Abstract

Read online

Osmanlı döneminde medreseler arasında yer alan ve kıraat eğitimi veren dârülkur’ânlar 3 Mart 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu sonrasında Kur’ân kursuna dönüştü. Bu durum Türkiye’de kıraat eğitiminin kurumsal varlığının sonu oldu. Sonraki süreçte bazı hocalar bireysel gayretleriyle kıraat eğitimini sürdürdü. Bu hocalardan İstanbul Nuruosmaniye Camii eski başimamı Osman Nuri Taşkent, 1936’da Adapazarı’nda Kur’ân öğretmeni olarak görevlendirildi. Taşkent’in Adapazarı’nda Kur’ân öğretmeni olarak görevlendirilmesini, oradaki eğitim faaliyetlerini ve üstlendiği rolün kıraat eğitiminin yeniden kurumsal bir hüviyete kavuşması açısından önemini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma, nitel bir durum çalışması olarak planlanmış, doküman analizi ve görüşme teknikleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmayla Adapazarı’nda açılmak istenen kursun kıraat eğitim kursu olarak planlandığı, öğretici olarak Taşkent’in görevlendirildiği, Taşkent’in Adapazarı’nda 14 öğrenci mezun ettiği ve ilgili kurumun onun döneminde Adapazarı Darü’lhuffâzı olarak isimlendirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte Taşkent’in ayrılmasından sonra öğrencilerinden Himmet Babalıoğlu’nun atanmasıyla ilgili kursun sürekliliğinin sağlandığı ancak eğitimin türünün değişerek genel bir Kur’ân kursuna dönüştüğü saptanmıştır. Özet: Eğitim öğretim tarihimizde bir dönüm noktası olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim-öğretim kurumları Maarif Vekâleti’ne bağlanarak tek çatı altında toplandı. Fakat sadece Maarif Vekâletine bağlanacağı belirtilen medreseler, kanunda yer almadığı halde yaklaşık iki ay sonra kapatıldı. Medreselerle birlikte Kur'ân-ı Kerim'in öğretildiği, bir bölümünün veya tamamının ezberletildiği ve kıraat vecihlerinin talim ettirildiği kurumlar olan dârülkurrâlar da benzer anlayışla kapatılmak istendi. Ancak dönemin Diyanet İşleri Başkanı araya girerek bu kurumların bir ihtisas okulu olduğu için başkanlığa bağlı olarak öğretime devam etmesi gerektiği yönündeki ısrarları sonucu ilgili kurumlar Kur'ân kurslarına dönüştü. Bu dönüşüm sonrası kıraat eğitimi kurumsal varlığını kaybetti.Dârülkurrâların Kur’ân kursu olarak 1925 yılından itibaren eğitim-öğretime devam edip edemedikleri tartışmalıdır. Bazı araştırmacılara göre bu dönüşüm sonrası Kur’ân kursları, din eğitimi veren diğer kurumlar olan imam hatipler ve Dârülfünûn İlahiyat Fakültesinin aksine kapatılmamış, eğitim öğretime devam etmişlerdir. Bir başka görüş ise Kur’ân kurslarının resmî olarak ilk defa 1925 yılında açıldığını, 1928 yılındaki harf devrimi ile 1929’dan itibaren kapatıldığını ancak çok geçmeden 1930’da Anadolu’nun birkaç yeri ile İstanbul’da bazı hocalara kurs açma izni verilmesiyle yeniden eğitim-öğretime başladıkları yönündedir. Diğer bir görüş ise on yerde açılması planlanan kursların 1925’te bir takım engellemelerden dolayı faaliyete geçemediğini, ancak 1930 sonrasında imam hatip okullarının kapatılması ile açılmalarının mümkün olduğunu dile getirmektedir.Bazı çalışmalarda, Dârülkurrâların genel Kur’ân eğitimi veren Kur’ân kurslarına dönüşmesiyle kurumsal varlığını kaybeden kıraat ilmin eğitiminin sonraki süreçte Serezli Ahmed Şükrü (öl. 1932), Hamdi Efendi (öl. 1939), Akrepoğlu Osman Nûrî Taşkent (öl. 1942), Ömer Aköz (öl. 1952), (Ayağıkesik) İsmail Hakkı Bayrı (öl. 1972), Hasan Akkuş (öl. 1972) ve Üsküdarlı Ali Efendi (öl. 1976) gibi bireysel çabalarıyla varlığını sürdürdüğü ifade edilmektedir. Aynı çalışmalarda, kıraat ilminin ancak 1968 yılında Tayyar Altıkulaç’ın girişimleriyle Of’un Uğurlu beldesinde fahri olarak kıraat ilmiyle meşgul olan Aşıkkutlu’ya Diyanetin öğrenci göndermesi ile yeniden kurumsal bir hüviyet kazandığı belirtilmektedir. Ancak kıraat eğitimine bireysel olarak katkı sağladığı iddia edilen yukarıdaki isimlerden Osman Nuri Taşkent’in İstanbul Nuruosmaniye Camii başimamı iken 1936’da Adapazarı’nda Kur’ân öğretmeni olarak görevlendirilmesi kıraat eğitiminin yeniden kurumsallaşmasına yönelik çabaların çok daha erken dönemde başladığını ortaya koymaktadır. Taşkent’in Adapazarı’na gidişini, oradaki eğitim faaliyetlerini ve üstlendiği rolün kıraat eğitiminin kurumsallaşması açısından önemini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel bir durum çalışması olarak planlanmış ve yürütülmüştür. Çalışmada temel problem olarak belirlenen “1936 yılında İstanbul Nuruosmaniye Camii başimamı Osman Nuri Taşkent’in Adapazarı’nda Kur’ân öğretmeni olarak görevlendirilmesi, cumhuriyetin erken döneminde kıraat eğitimi veren bir kurum ihdas etme girişimi midir? sorusuna cevap aranmış ve aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: Adapazarı’ndaki öğrencilerinden Himmet Babalıoğlu’na verdiği icâzetnâmede Taşkent, kendisini “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin görevlendirmesiyle Adapazarı’nda Kur’ân’ı ezberlemek, öğrenmek ve kıraatleri şâtıbiyye ve dürre tarikiyle almak isteyenlere Muallim ve Okutucu” şeklinde takdim etmiştir. Bu açıklama, onun İstanbul’dan ayrılış nedeninin kıraat eğitimi olduğunu ortaya koymaktadır.Taşkent, 1936’da Adapazarı’nda görevlendirilmeden önce de Nuruosmaniye Camiinde kıraat eğitimi veriyordu. Zira öğrencilerinden Hızal, 1989’da Diyanet Dergisi’ne verdiği röportajda 1930’ların başından itibaren Nuruosmaniye’de Taşkent’ten kıraat eğitimi aldığını ifade etmiştir. Öte yandan Taşkent de Hızal’a icâzet verdiğini beyan eden yazısında onun tashîh-i hurûftan icâzet tarihini 13.05.1933 ve aşereden 10.05.1935 olarak belirtmiştir ki bunlar onun İstanbul’da kıraat eğitimiyle meşgul olduğunu göstermektedir. Bu durumda onun genel bir Kur’an öğretimi için Adapazarı’nda görevlendirildiğini varsaymak makul değildir. Ulaşılan bazı belgeler de Taşkent’in Adapazarı’na kıraat eğitimi için gittiğini ve orada verdiği eğitimin kıraat eğitimi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunlar arasında yer alan ve Taşkent’in Adapazarı’ndan ayrılmasından altı yıl sonra, 1945 yılında, dönemin Adapazarı Müftüsünün Diyanet İşleri Başkanlığına yazdığı bilgilendirme yazısı belki de en önemli belgedir. Söz konusu belgeye göre Taşkent, Adapazarı’nda tashîh-i hurûftan 14 öğrenci mezun etmiştir. Ancak hemen ifade edilmelidir ki dönemin Adapazarı müftüsünün ilgili yazıdaki “tashîh-i hurûftan” kastı kıraat eğitimidir. Zira bu 14 öğrenci arasında olduklarını varsaydığımız Babalıoğlu’nun icâzetnâmesinde kıraatlerin bütününü okuduğunun belirtilmesi ve Hızal’ın da Adapazarı’nda Takrib’den icazet alması dönemin müftüsünün mezun öğrenciler için kullandığı “tashîh-i hurûf mezunu” ifadesini kıraat eğitiminin bütününü kapsayacak şekilde kullandığını göstermektedir. Fakat mevcut veriler çerçevesinde mezun olan diğer 12 öğrencinin de tashîh-i hurûftan ayrı olarak aşere ve takrib okuduğuna dair net bir şey söylemek mümkün değildir.Adapazarı’ndaki öğrencilerinden Himmet Babalıoğlu ve İsmail Uziş’in Taşkent’in bıraktığı göreve talip olduklarını beyan eden dilekçeleri de Adapazarı’nda Taşkent ile başlayan sürecin kıraat eğitimi olduğunu delillendiren önemli yazılardandır. Zira ilgili dilekçelerde her ikisi de Adapazarı Kur’ân öğretmenliğine aday olduklarını aldıkları kıraat eğitimi ve o alandaki yetkinliklerine vurgu yaparak ifade etmeye çalışmışlardır.“Taşkent’in Kur’ân öğretmeni olarak Adapazarı’nda görevlendirilmesi bireysel olarak ona verilen izin midir yoksa orada bir kurum ihdas edilerek mi görevlendirilmiştir?” sorusuna onun gidişi bağlamında belki net bir cevap verilemeyebilir. Ancak bazı yazışmalar onun dönemi için söz konusu eğitimin kurumsal bir faaliyet olduğunu göstermektedir. Bu nedenle onun dönemi için kıraat eğitimi kurum olarak dile getirilmek istendiğinde “Adapazarı Dârülhuffâzı” ismine yer verilirken Taşkent söz konusu olduğunda “Adapazarı Kur’ân Öğretmeni” nitelemesinde bulunulmuştur. Bununla birlikte Adapazarı Kur’ân öğretmenliği kurumsal bir nitelik taşıdığı için Taşkent’in ardından öğrencilerinden Himmet Babalıoğlu ilgili göreve atanmıştır.

Keywords