Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Dec 2021)
Nahiv Yöntembiliminde Birincil Delillerin Tearuzu Olgusu ve Tercih Yöntemine Bir Bakış
Abstract
Herhangi bir bilim dalındaki işlevsel bir metodoloji oluşturma çabası, o ilim dalında tutarlı ve genel geçer kavram, kuram ve kurallara erişme gayesinin açık göstergesidir. Aynı çaba ve gayeye Arap dilinde de şahit olunmuştur. Arap dilbiliminde tutarlı ve genel geçer dil kurallarına ulaşabilmek için fonksiyonel bir metodoloji tesis etme ihtiyacı kendini hissettirmiş olmalı ki; bu meyanda hadis ve fıkıh usulü ilimlerinden esinlenen İbn Cinnî, Kemâleddin Enbârî ve Suyûtî gibi dil bilginlerinin özenli çabaları neticesinde nahiv usulü ilmi teşekkül etmiştir. Nitekim mantıkî ve usulî kavram, tahlil ve yaklaşımların Arap dilbiliminde ilk kez İbn Cinnî ile birlikte görülmeye başlaması bu durumu destekler niteliktedir. Yine Enbârî'nin usule dair “el-İğrâb fî cedeli'l i‘râb” adlı eserinin önsözünde ilmî çevrenin ricası üzerine eserini telif ettiğinin altını çizmesi, diğer bir güçlü veri olarak karşımızda durmaktadır. İlim dünyasına birçok dalda eser hediye etmiş olan Suyûtî ise “el-İktirâh” unvanlı meşhur eseri özelinde, nahiv usulü ilmini biraz daha geliştirme ve daha derli toplu hale getirme vazifesini üstlenmiştir. Her ne kadar nahiv usulüne dair Zemahşerî, İbn Mâlik, Şâtıbî ve Ebû Hayyân'ın; günümüze ulaşmış müstakil eserleri olmasa da bu bilginler, nahve dair kaleme aldıkları eserlerinin satır aralarında serdettikleri bakış açılarıyla söz konusu ilmin gelişmesine dolaylı katkı sağlayan diğer dil bilginleri olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Çağdaş dönemde ise nahiv usulüne ilişkin çok sayıda eser telif edilmiştir. Bunların başlıcaları olarak; Temmâm Hassan'ın “el-Usûl” ünü, Saîd el-Efğânî'nin “fî usûli'n-nahv” ini, Mahmut Ahmet Nahle'nin “Usûlü'n-nahvi'l-Arabî” sini ve Muhammed Hayr el-Hulvânî’nin, “Usûlü'n-nahvi'l-Arabî” adlı kitaplarını sıralamak mümkündür. Adı geçen öncü dil bilginlerinin nahiv metodolojisinde ele aldıkları ve tartıştıkları konuların en önemlilerinden biri de, delillerin tearuzu ve tearuz eden deliller arasından hangisinin neye göre tercih edileceği hususu olmuştur. Zira dil bilginleri; dil meselelerini çözümlerken ikna edici ve makul hükümlere ulaşmak için ciddi bir özveriyle çaba sarf etmiş olsalar da; kimi zaman aynı meselede ve düzlemde, sonucu doğrudan etkileyecek ve birbirinden farklı hükümlerin doğmasına yol açacak farklı delillerin çatışması hallerine de maruz kalmışlardır. Söz konusu durumlar karşısında çaresiz kalmayan dilciler; yetiştikleri ilmî çevre, tecrübe ve birikimlerinin de etkisiyle birtakım metodolojik çözümlere ulaşma başarısını gösterebilmişlerdir. Bu çözüm çabaları ise son tahlilde tercih yöntemi altında toplanmıştır. Böylece eserlerinde nakil, kıyas, icmâ ve istishâb gibi delillerin kendi cinsleriyle veya birbirleriyle çelişme olgusu ve usul açısından hangisinin tercih edileceği hususu tartışmacı metodla ve örnekleriyle yer tutmuştur. Bu çalışmada söz konusu delillerin birbiriyle çatışma arz etmesi sorunu ve bu sorunun çözümünün keyfiyeti üzerinde durulacaktır. Şöyleki; giriş kısmında nahiv usulünün tarih sahnesine çıkış ve seyrine kısaca temas edilmiş, ardından makalenin ana temasını oluşturan tearuz ve tercih kavramlarının mahiyeti hakkında genel bilgiler verilmiş, daha sonra da asıl konuya geçilmiştir. Gelişme bölümünde nakil ile nakil, kıyas ile kıyas, nakil ile kıyas, icma ile muhtelefûn fîh ve istishâb ile diğer delillerin birbiriyle çatışma arz etmesi durumlarına ayrı başlıklar halinde ve bolca örnek eşliğinde yer verilmiştir. Böylece nakil ile naklin tearuzunda senet ve metin tenkidi, kıyas ile kıyasın tearuzunda delillerden birinin nakil veya kıyas cinsinden eş değer bir başka delille desteklenip desteklenmemiş olması hususu, tercih yöntemi olarak ön plana çıkan unsurlar olmuştur. Diğer çatışma hallerinde ise deliller hiyerarşisinin etkin rol oynadığı tespit edilmiştir.
Keywords