Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2017)

Dâvûd-i Karsî’nin Şerhu Îsâgûcî Adlı Eserinin Eleştirmeli Metin Neşri ve Değerlendirmesi

  • Ferruh Özpi̇lavcı

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.338952
Journal volume & issue
Vol. 21, no. 3
pp. 2009 – 2068

Abstract

Read online

Öz: Osmanlı’nın mantık açısından verimli dönemlerinden biri sayılan XVIII. yüzyılın önemli din bilgini ve mantıkçısı Davud-i Karsî (ö. 1169/1756), özellikle Arap dili, kelâm, hadis ve mantık alanındaki çalışmalarıyla temayüz etmiştir. İmam Birgivī (ö. 981/1573) ve öğretisine özel ilgi duyması, Kahire’de uzun yıllar kalıp orada Mısır-Mağrib bölgesi ilmi geleneğini de tevarüs ederek müderrislik yapmasıyla dikkat çeken Karsî’nin eserleri incelendiğinde aslında mantıkçı yönünün ne kadar güçlü ve birincil seviyede olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Ebherî’nin meşhur eseri Îsâġûcî’ye Karsî’nin yapmış olduğu şerh incelenerek değerlendirildi ve eleştirmeli metin neşri gerçekleştirildi. Karsî’nin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgi verildikten sonra onun aslında pek çalışılmamış ve gün yüzüne çıkmamış olan on iki adet mantık çalışmasının tespit ve tanıtımını yapıldı. Karsî’nin Îsâġûcî’den başka yine meşhur olan Necmüddîn Kâtibî’nin Şemsiyye’si ve Sa‘düddîn Teftâzânî’nin Tehzîbu’l-manṭıḳ’ına da şerhler yazdığını tespit edildi. Tahkiki yapılan eserin tespit edilebilen tüm nüshaları hakkında da bilgi verilerek aslında Îsâġûcî’ye alternatif bir el-Îsâġûci’l-cedîd isimli eser daha kaleme almış olan Karsî’nin, Molla Fenârî (ö. 834/1431) ve Hüsam Kātî (ö. 760/1359) gibi meşhur mantıkçı şarihler karşısında mantık mevzularında kendi özgün yaklaşımları, eleştirileri ve katkıları tespit edilerek değerlendirildi.Özet: XVIII. yüzyıl Osmanlı ulemasından Dâvûd-i Karsî, İstanbul ve Mısır’da eğitim görmüş, sonrasında yine Mısır, Kıbrıs, Karaman ve İstanbul gibi ilim merkezlerinde uzun süre müderrislik yapmış çok yönlü ve velüd bir âlimdir. Büyük bağlılık gösterdiği İmâm Birgivî’ye (ö. 1573) hürmetle ömrünün sonuna doğru Birgi’de tedris faaliyetiyle meşgul olmuş ve 1756 yılında vefat ettiğinde İmâm Birgivî’nin yanına defnedilmiştir. Daha çok Şerḥu uṣûli’l-ḥadîs li’l-Birgivî; Şerḥu’l-Ḳaṣîdeti’n-nûniyye (Arapça ve Türkçe iki şerh); Şerḥu’l-Emsileti’l-muḫtelife fi’ṣ-ṣarf (Arapça ve Türkçe iki şerh); Şerḥu’l-Binâʾ; Şerḥu’l-ʿAvâmil; ve Şerḥu İzhâri’l-esrâr gibi Arap dili ve belağatı ile hadis alanındaki eserleriyle tanınan Karsî, aslında çok farklı alanlarda eğitim-öğretime uygun nitelikte eserler kaleme almıştır. Dolayısıyla onun eserlerinin dünya kütüphanelerinde yüzlerce yazma nüshası bulunmaktadır; birçok eseri de Osmanlı döneminde matbû olarak defalarca yayınlanmıştır. Karsî’nin ihmal edilen yönlerinden biri onun mantıkçılığıdır. Mantık alanında iddialı ve güçlü eserler telif eden Karsî’nin maalesef bu yönü günümüzde çalışılmamış; eksik katalog bilgileri, dağınık pek çok yazma nüshalarıyla beraber eserlerinin tam bir tespiti bile yapılmamıştır. İşte bu makale çalışmasında öncelikle onun telifi olan on iki adet mantık çalışması, yazma nüshalar ve bibliyografik kaynaklar incelenerek uzun bir çalışmayla tespit edilmiştir. Birbiriyle karıştırılan eserlerine açıklık getirilmiş, özellikle Kâtibî’nin Şemsiyye’sine hacimli bir şerh yazdığı kesinleştirilerek yeni tespit edilen bir nüsha ile birlikte iki nüshasının bilgileri verilmiştir. Sonrasında en meşhur mantık eseri olan Îsâgûcî’nin şerh geleneği içinde önemli ve iddialı halkalardan biri olan Karsî’nin Şerhu Îsâgûcî’sinin tüm kütüphanelerde tespit edilen dokuz nüshasının tanıtımı yapılmıştır. Karsî’nin 5 Mart 1745 tarihinde tamamladığı Şerhu Îsâgûcî’sinin, Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi, no. 857, vr. 1b-13b’de bulunan ve eserin telifinden bir yıl sonraya ait olan miladî 1746 tarihli nüsha; Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi Genel, no. 794B, 96b-114b’de bulunan m. 1755 tarihli nüsha; Ali Emiri Efendi Arapça Koleksiyonu, no. 1752, vr. 48b-58a’da bulunan m. 1760 tarihli nüsha ve Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi, Beyazıt Koleksiyonu, no. 3129, vr. 41b-55b’de bulunan 8 Mart 1772 tarihli nüsha esas alınarak eleştirmeli metin neşri yapılmıştır. Eleştirmeli metin neşrinde İSAM’ın tercihli metin seçimi yöntemi uygulanmıştır. Metin neşrinden önce Şerhu Îsâgûcî’nin içerik değerlendirmesi yapılmıştır. Karsî, eserini yazarken kendisinden önceki Îsâgûcî şerh geleneğinin farkındadır ve zamanında da meşhur ve mütedavil olan Molla Fenârî’nin Îsâgûcî şerhine ‘nazire’ veya alternatif şeklinde şerhini kaleme almıştır. Zira Karsî’nin ‘şerhi bir gün ve gecede’ yazdım ifadesi Molla Fenârî’ye göndermedir. Fenârî de şerhini sabah başlayıp akşama bitirdiğini belirtmektedir. Karsî, Mısır ilim-kültür havzasında uzun yıllar bulunduğu için Mısır-Mağrib bölgesinde hakim olan dinî ilimler merkezli ‘araçsal’ mantık anlayışını benimsemiştir. Buna binaen felsefî konularla karışmış, teorik, uzun, ayrıntılı mantık eserlerini şöhretli olsa dahi eleştirmiş; doğrudan dini ilimler bağlamında ilim talipleri ve âlimlere faydası olacak şekilde işlevsel ve güçlü mantık eserleri yazmayı tercih etmiş ve savunmuştur. Dolayısıyla benzeri şerhlerde pek rastlanmayan bir şekilde Karsî, Mısır-Mağrib bölgesindeki bu mantık anlayışının büyük temsilcisi olan Muhammed b. Yusuf es-Senûsî (ö. 1490) ve görüşlerine atıfta bulunmaktadır. Karsî, mantık konularında ‘öncekiler’ (mütekâddimûn) denilen İbn Sînâ ve takipçileri ile ‘sonrakiler’ (müteahhirûn) denilen Fahreddin Râzî ve sonrası mantıkçıların görüş ayrılıklarına düştükleri hususlarda bazen öncekilerin bazen sonrakilerin görüşlerini tercih etmiş, tarafgir davranmaktan kaçınmıştır. Dolayısıyla mesela çelişkinin gerçekleşmesi için zikredilen sekiz şart hususunda ‘hükmî nisbetteki birlik’ şeklinde tek bir şartı ileri süren Fârâbî’nin görüşünün doğru olduğunu ifade etmekten geri durmamıştır. Yine Karsî, mantık ilminin mevzuuna dair öncekilerin ‘ikinci akledilirler’ görüşü ile sonrakilerin ‘tasavvur ve tasdik bilgisi-malumatı’ görüşü arasında, her iki görüşün de ‘bildiklerimizden bilmediklerimize ulaştırması’ yönü ile sınırlandırılması nedeniyle ciddî bir farkın bulunmadığını ileri sürerek bunları uzlaştırmaya çalışmıştır. Karsî, muhakkik âlimlere göre yaygın kullanılan ve karar kılmış mecazların da mutâbakat delâletine sahip olduğunu ileri sürer; ancak bu mecazların, toplumdan topluma zamandan zamana farklılık gösterebileceğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgular. Karsî, önceki âlimlerin, mâhiyetin iki eşit parçadan oluşmasının imkânsız olduğu görüşünü benimserken sonraki âlimlerin, bunu mümkün görmelerine itibar edilmemesi gerektiğini belirtir. Muhakkiklere göre sadece fasıl zikredilerek tanım yapmak mümkündür ve bu, nâkıs-eksik tanım olur. Karsî, önermenin (kaziyenin) tanımlanması hususunda Teftâzânî’nin Tehzîb’indeki şu tarifinin daha açık ve tam olduğu kanaatindedir: “Önerme, doğruluk ve yanlışlığı muhtemil olan sözdür.” Önermelerin nicelik bakımından taksiminde yüklemli önermelerde mevzûnun itibara alındığını, şartlı önermelerde ise mukaddemin ‘zamanının’ itibara alındığını belirtir. Karsî, niceliği belirtilmemiş ‘mühmel’ önermelerin, eğer ilimlerin meselelerine dair değilse tikel önerme kuvvetinde, eğer ilmî meselelere dair ise tümel önerme kuvvetinde olduğu görüşündedir. Mühmeller hakkında genel kaide bu şekilde olsa bile mesela “İnsan ayakta değildir” gibi bir olumsuz mühmel önermeyi, mevzû nefiy konumunda olduğu için tümel olumsuz kuvvetinde almanın, tercih edilen bir görüş olduğu kanaatindedir. Karsî, ikiden fazla parçadan oluşan ayrışık şartlının zahiren böyle olduğunu; hakikatte ise ayrışık şartlının iki cüz’den/parçadan daha fazlasından oluşamayacağını belirtir. Karsî’ye göre kıyâs, mantık ilminin nihâi amacı (el-maksadu’l-aksâ) ve en değerli konusudur. Ona göre baştan itibaren ele alınmış olan tüm konular, bu bölümün mukaddimesi konumundadır. Karsî’nin bu yaklaşımı, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslam mantık tarihinin kurucu mantıkçılarındaki ‘Burhân’ merkezli yaklaşımın ne kadar değiştiğini göstermektedir. Ebherî, Îsâġûcî’de aks-i nâkizden yani ters döndürmeden bahsetmemektedir; dolayısıyla Karsî de şerhinde bu konuya girmemektedir; ancak el-Îsâġûci’l-cedîd’inde ters döndürme ve kurallarını ele almaktadır. Karsî, Îsâġûcî’nin yöntemini takip ederek şerhinde iktirânî (yüklemli) kıyasın dört şeklinden ve şartlarından kısaca bahsedip ‘ilimlerin mi’yarı’ kabul edilen birinci şekli, dört darbıyla birlikte açıklamaktadır. el-Îsâġûci’l-cedîd’de ise bütün şekilleri, bütün darblarıyla birlikte vermekte; dördüncü şeklin ise beş darbından bahsetmektedir. Îsâġûcî’de yer verilmeyen kip (modalite) konusuna ve kipli öncüllerle oluşan kipli kıyaslar (muhtalitât) konusuna Karsî ne Îsâġûcî şerhinde ne de el-Îsâġûci’l-cedîd’inde değinmemektedir. Burhanı oluşturan yakîniyyâtın altı değil yedi kısım olduğunu ileri süren Karsî, (1) evveliyyât, (2) müşâhedât, (3) mücerrebât, (4) hadsiyyât, (5) mütevâtirât ve (6) fıtriyyâtı yani ‘kıyasları beraberinde olan önermeler’i zikrettikten sonra düşünme ve incelemeye (nazar) ihtiyaç duymayan bu altısının ‘bedîhiyyât’ diye isimlendirildiğini ve yakîniyyatın asıllarını (usûl) oluşturduğunu belirtir; yedinci kısım olarak ise bu bedîhiyyât vasıtasıyla bilinen, onlarda sonlanan, dolayısıyla da yakîn ifade eden (7) ‘nazariyyât’ı zikreder. Karsî’ye göre yakîniyyâtın yedinci kısmını oluşturan nazariyyât, çoktur ve yakîniyyâtın dallarını (fer’lerini) oluşturur. Karsî, mantık eserlerinin sonunda zikredilen beş sanat içinde ‘Muğâlata’ konusu her geldiğinde genelde, aşırı gördüğü bazı tasavvufî sözlerden örnekler vermekte, bunların yaygın olması ve itibar görmesinden şikâyet etmekte ve yer yer bunları ağır bir şekilde eleştirmektedir. Ancak onun, toptan bir tasavvuf karşıtı olmadığı, ehl-i hak, ‘müteşerri’, en yüce keramet mertebelerine erişmiş sufîlerin tasavvufî görüş ve yaklaşımlarını istisna ettiği anlaşılmaktadır.

Keywords