Eskiyeni (Mar 2020)

İsmail Sirâceddin Şirvânî’nin (öl. 1269/1853) Vahdet-i Vücûd ile Vahdet-i Şuhûd Yorumu

  • Orkhan Musakhanov

DOI
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.662948
Journal volume & issue
no. 40
pp. 303 – 320

Abstract

Read online

Kuruluşundan bugüne kadar kelâm ilminde mümkünlerin varlığının hakikiliğe olan güçlü vurgudan ilk dönem sûfîleri, “bir şey görmedim, ancak Allah’ı gördüm” ve “hac yaptım, beyti görmedim, beytin Rabbini gördüm” gibi ifadelerle farklılaşmaya başlamıştır. Daha sonra ise bu farklılaşma İbnü’l-Arabî (öl. 638/1240) ile birlikte mümkünlerin varlığının hakikiliğini yok sayan, diğer bir ifadeyle mutlak birliğe (mutlak varlığa) dayalı farklı bir tevhid anlayışıyla neticelenmiştir. Mümkünlerin harici varlığını bir şekilde yok sayan söz konusu mutlak varlığa dayalı birlik anlayışını, daha sonra İmam-ı Rabbânî (öl. 1034/1624) müşahede kavramı etrafında yeniden yorumlamış ve mümkünlerin varlığının hakikiliğine tekrar vurgu yapmıştır. Öte yandan İmâm-ı Rabbânî, İbnü’l-Arabî’ye nispet ettiği vahdet-i vücûd düşüncesinin seyrüsülûkun başlarında uğranılan bir seviye, vahdet-i şuhûdun ise seyrüsülûkün nihayeti olduğunu kabul etmiştir. Bu tespitlerinden hareketle de vahdet-i vücûd düşüncesini eleştirmiştir. İmâm-ı Rabbânî’nin vahdet-i vücûd eleştirilerinin gerekçelerini uzatmak mümkündür. Bu çalışmada ilk dönem sûfîlerinden nakledilen tevhid yorumlarından hareketle vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd düşüncesinin ilk dönem tasavvuf düşüncesinden temelleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu tespit yapılırken vahdet-i şuhûd düşüncesine dayalı kırk iki risale telif eden İsmail Sirâceddin Şirvânî’nin (öl. 1269/1853) görüş ve yorumlarına başvurulmuştur. Bu tespitlerde yardımcı unsur, İsmail Sirâceddin Şirvânî’nin, sûfîlerin dönemlere göre oluşturdukları tevhid yorumlarını üç grup altında toplamasıdır. (i) İkili gerçek varlık üzerine bina edilen tevhid yorumu. Bu yorum, kelamcıların tevhid yorumu ile benzerlik arz eden İbnü’l-Arabî öncesi sûfîlerinin tevhid yorumudur. (ii) Varlıkta değil, müşahedede birliği esas alan tevhid yorumu. Bu yorum, başta İmâm-ı Rabbânî olmak üzere Müceddidî sûfîlerin kabul ettiği tevhid yorumudur/vahdet-i şuhûd. (iii) Varlıkta birliği esas alan tevhid yorumu. Bu yorum, başta İbnü’l-Arabî olmak üzere Ekberî sûfîlerin kabul ettiği tevhid yorumudur/vahdet-i vücûd. Birinci grupta ilk dönem sûfîlerini ve ikinci grupta vahdet-i şuhûdu kastettiği halde böyle bir isimlendirmeye gitmeyen Şirvânî, üçüncü gruba ait tevhid anlayışının ise vahdet-i vücûdu kâil sûfîlere ait olduğunu açıkça belirtmiştir. Şirvânî’ye göre birinci gruptaki sûfîlerin varlık ve âlem görüşü şöyle özetlenebilir: Âlem, Hak Teâlâ’nın îcâd etmesiyle hariçte gerçekten cevher veya araz olarak mevcuddur. Bu gruptaki sûfîler, varlıklarını ödünç ve gölge-hayal olarak sayarlar. Mahv ve vusul vaktinde ödünç olan varlıklarını, dahası âleme olan taalluklarını unutur ve âlemi serap zanneder ve şöyle derler: ‘Varlıkta Allah’tan başkası yoktur.’ Sahv ve fark vakti ödünç aldıkları varlık elbiselerini giyerler ve âlemin varlığını ikrar eder ve şöyle derler: ‘Allah’tan başka Ma’bûd yoktur.’ Bu kimseler, Kitâb, sünnet ve icma’ya uyan ve âlemin varlığı hususunda kelamcılardan ehl-i sünnete muvafakat eden kimselerdir. Şirvânî’ye göre kelamcıların bu gruptaki sûfîlerden ayrıldıkları nokta ise şudur: Kelamcılar, sadece âlemin zahirine nazar ederler ve sahv/ayıklık ehlidirler. Sûfîler ise sekr ve sahva da nazar ederler. Çünkü sûfîler sahv ve mahv/fenâ ehlidir. Sûfîlerden bu grup ile kelâmcılar arasındaki tartışma hakiki değil, lafzidir. Şirvânî’ye göre ikinci gruptaki sûfîlerin varlık ve âlem görüşü şöyle özetlenebilir: Âlem, hariçte mevcuddur. Ancak Hakla kāim gölge bir varlıkla, gölgenin asılla kāim olması gibi mevcuddur. Hâsılı, âlem Hak’tan uzanan bir gölgedir. Yani âlem, Hakk’ın mekânı gerektirmeyen manevi tarafından uzanan bir gölgedir. Bu gölgede Hak Teâlâ’nın sıfatları yansımaktadır. Âlemin sıfatları Hak Teâlâ’nın sıfatlarının yansımasından ibarettir. Mesela bir kimsenin kudreti, Hakk’ın kudretinin yansımasıdır. Bir şahsın zâtı Hak Teâlâ’nın zâtının gölgesi, sıfatları da O’nun sıfatlarının yansımasıdır. Şirvânî’ye göre üçüncü gruptaki sûfîlerin varlık ve âlem görüşü şöyle özetlenebilir: Âlemin hariçte hakikaten varlığı yoktur. Aksine âlem, sadece ilmen bir varlığa sahiptir. Şirvânî’ye göre bu gruptaki sûfîler, gölge varlıktan görülen şeylerin Hak mertebede olduğunu iddia eder ve nefsü’l-emirde bu şeylerin sırf yokluk olduğunu söylerler. Bu görüşe göre âlemin hakikati, Hak Teâlâ’nın hakikatinin aynı oluyor. Dolayısıyla Vâcib Teâlâ’yı vücûbî ve imkânî sıfatlarla vasf ederler. Şirvânî’ye göre bu görüşü iddia edenler Hakk’a ulaşmış kimselerden olsalar da üzerlerine sayılamayacak derecede şer’î ve aklî mahzurlar varit olur. Vahdet-i vücûdu kabul eden bu sûfîlere göre hariçteki mevcud sadece birdir ve O da Hak Teâlâ’nın vücududur. O’ndan gayrısı ise sırf yokluktur. Şirvânî’nin Risâleler’inin vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd literatürüne katkısına gelince bilhassa tevhidle ilgili ilk altı risalesinin bağlamı, bize ilk dönemden kendisine kadarki sûfîlerin tevhidle ilgili görüşlerini süreklilik içinde değerlendirme imkânı verdiğini ifade etmek gerekir. Şirvânî’nin Risâleleri ayrıca sûfîlerin tevhid anlayışları arasındaki farklılıkları üçlü taksim içerisinde tespit etmesi ve kelamcılarla mukayeseli bir şekilde sunması açısından kıymetlidir. Şirvânî’nin söz konusu bu üçlü taksiminden çıkarılacak sonuç, ilk dönem sûfîler ile vahdet-i şuhûda kail sûfîlerin tevhid anlayışı diğer bir ifadeyle birinci ve ikinci grupta zikredilen tevhid anlayışı aklî ve şer’î mahzurlardan yoksundur ve kelamcıların tevhid anlayışına mutabıktır. Ona göre üçüncü grupta zikredilen tevhid anlayışı ise aklî ve şer’î mahzurlarla malul ve kelamcıların tevhid anlayışına mutabık değildir. Ancak ona göre nihai kertede vahdet-i vücûdçuların vahdet-i vücûddan ne kastettiklerini kendilerine bırakmak lazımdır. Sirâceddin Şirvânî’nin Risâleler’deki sunumundan anlaşıldığına göre İmam-ı Rabbânî’nin tevhidle ilgili kanaatleri İbnü’l-Arabî ve kelamcıların görüşlerinin arasında bir yerde durmaktadır.

Keywords