Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Sep 2023)

Aile İçi Şiddete Karşı Fıkhî Tedbir ve Yaptırımlar

  • Adem Yenidoğan

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1234144
Journal volume & issue
no. 32
pp. 61 – 83

Abstract

Read online

Şiddetin ne olduğuna dair üzerinde ittifak edilen bir tanım bulunmamaktadır. Bir toplumda şiddet kabul edilen eylem veya sözler diğerlerinde şiddet sayılmayabilmektedir. Aile içinde kadınlara, erkeklere, çocuklara ve büyüklere karşı da şiddet eylemleri gerçekleştirilmektedir. Bu eylemlerin her biri aile içi şiddet kapsamında değerlendirilmekteyse de bu çalışmada aile içi şiddetle kadına yönelik gerçekleştirilen şiddet eylemleri kastedilmiştir. Bu bağlamda kadının fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik açıdan zarar görmesine veya yoksunluk yaşamasına sebep olan her türlü eylem aile içi şiddet kapsamında değerlendirilmiştir. Toplumumuzun büyük bir kısmını Müslüman bireylerin oluşturması sebebiyle kadına yönelik şiddeti önleme konusunda günümüz hukuk sisteminin getirdiği düzenlemelerle birlikte İslâm hukukunun da önemli hükümleri vardır. Bu sebeple kadına yönelik şiddetle ilgili İslâm hukukunun getirdiği önleyici tedbirler ve mağdura tanıdığı hakların tespiti önemlidir. İslâm hukukunda eşlerin sorumluluklarına bakıldığında kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin alındığı söylenebilir. Eşlerin birbirlerini tanımalarının vesilesi olan nişanlılığın meşruiyeti ve eşlerin boşanmaları halinde aralarında iyilik ve ihsanı unutmamalarının tavsiye edilmesi bu düzenlemelerin örneklerindendir. Esas itibariyle fıkhın aile kuralları aile içi şiddete yönelik düzenleyici fonksiyonlar içermekteyse de bu çalışmada fonksiyonu itibariyle ön plana çıkan hükümler işlenmiştir. Bu bağlamda kocaya yüklenen nafaka sorumluluğu ekonomik şiddeti; kocanın eşine hoş muamelede bulunması gerekliliği psikolojik ve fiziksel şiddeti; cinsel yetersizlik durumunda şahsın evlenmemesi gerekliliği ise kısmen cinsel şiddeti önleyici tedbir olarak sunulmuştur. Tüm bunlara rağmen erkeğin kadına yönelik şiddetin herhangi birini sergilemesi durumunda kadına hukuki haklar verilmiştir. Kocanın iktidarsızlığı sebebiyle boşanmak için kadına mahkemeye başvuru hakkının verilmesi cinsel mağduriyetle; kocanın nafakayı sağlamaması sebebiyle kadına mahkemeye başvuru hakkının verilmesi ekonomik şiddetle; Mâlikîlerin şiddetli geçimsizlik ve kötü muamele sebebiyle kadının başvurusuyla hâkimin eşleri ayırmasını caiz görmeleri ise psikolojik ve fiziksel şiddetle karşılaşan kadının hukuki hakkı olarak gösterilebilir. Diğer üç mezhepte görülmeyen bu yaklaşıma Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nin (HAK) 130. maddesinde yer verilmiştir. Esas itibariyle kocaya ait olan boşama hakkının kadına verilmesinin (tefvîzü’t-talâk) meşruiyeti ve kadının kendisini boşaması için kocasına bir bedel verebilmesi (muhâlea) de İslâm hukukunun aile içi şiddeti önleyici düzenlemeleri olarak sunulabilir. Sonuç itibariyle tüm bu düzenlemelerden İslâm hukukunda kocanın eşine karşı şiddetin her çeşidinden uzak durması gerektiği, aksi takdirde kadına tanınan haklar sebebiyle kocanın hukuki yaptırımla karşılaşacağı anlaşılmaktadır. Bahse konu düzenlemelere bakıldığında İslâm hukukunun modern hukuklar gibi aile içi şiddeti önlemede gerekli düzenlemeleri yaptığı görülmekteyse de günümüzde aile içi şiddet olarak değerlendirilen bazı eylemlerin klasik fıkıh kaynaklarında şiddet sayılmadığı görülmektedir. Bu farklılık şiddet kavramının toplumdan topluma farklı algılanmasıyla açıklanabilir. Bu sebeple değişen ve gelişen sosyo-kültürel yapı ve aile mefhumu bağlamında bu yaklaşımların tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira klasik fıkıh kitaplarındaki bilgilerin sosyal hayattaki problemleri çözebilmesi ve fıkhın güncelle bağlantısının kurulabilmesi için bu anlayış değişikliği önem arz etmektedir. Nitekim Hukūk-ı Âile Kararnamesi’nde aile içi şiddet kabul edilen meselelerde toplumun ihtiyacı neticesinde getirilen yenilikçi yaklaşımlar, günümüzde de bunun mümkün olduğunu göstermektedir.

Keywords