Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2017)

Yaygın İki Mushaftaki Bölümlemeler ve Mahiyeti

  • Davut Şahi̇n

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.295252
Journal volume & issue
Vol. 21, no. 1
pp. 665 – 700

Abstract

Read online

Çalışma yaygın iki mushafın bölümlemeleri hakkındadır. Bu mushaflardan biri Türkiye’de basılmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı, Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu’nun denetiminden geçmektedir. Diğeri ilmî bir heyet tarafından yayına hazırlanmış olup, Suudi Arabistan İslami İşler, Vakıflar, Davet ve İrşat Bakanlığı tarafından basılmaktadır. Her iki mushaf başta basım yerleri olmak üzere birçok ülkede yaygındır. Çalışmada söz konusu mushaflardaki bölümlemeler dayanakları ve işlevleri açısından karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda önce söz konusu bölümlemelerin Hz. Peygamber’in, sahabenin söz ve uygulamaları ile ilgisi kurulmaktadır. Sonra bu mushaflardaki aynı ve farklı bölümlemeler, aynı ismi taşıyan bölümlemelerin farklılaşan yönleri incelenmektedir. Ayrıca mevcut bölümlemelerin işlevlerine değinilmektedir. Türkiye’de basılan mushafta yer alan “rükûʻ alameti” araştırılmaktadır. Bu bölümlemeye “alameti mevduʻ” isminin verilmesi önerilmektedir. Uygulamaları Hz. Peygamber döneminde olsa da bölümlemelerdeki farklılıklar, mevcut bölümlemelerin ictihâdî olduğunu göstermektedir.Bu çalışmada Kur’an’ın cüz, hizb ve rükûʻ bölümlemeleri Diyanet ve Medine mushafları özelinde karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda söz konusu bölümlemelerin erken dönemdeki kaynakları ve oluşumu incelenmekte ve iki mushaftaki bölümlemeler karşılaştırılmaktadır. Söz konusu iki mushaftaki bölümlemelerin erken dönemdeki kaynaklarla ilişkisi araştırılırken Hz. Peygamber ve sahabenin bizzat cüz, hizb kelimelerini Kur’an’ı belli bölümlere ayırmak için kullandıkları görülmüştür. Ancak bilindiği üzere nüzul döneminde vahiy devam ettiği için Kur’an bugün olduğu gibi herkesin elinde somut bir belge olarak bulunmamaktadır. Bu yüzden o dönemdeki bölümlemelerin bu günkü bölümlemelerle aynı olması beklenemez. Hz. Peygamber ve sahabenin kendilerine özel belirli hizbler (bölümlemeler) oluşturduğu, bunun bir ihtiyaç olduğu belirtildikten sonra bu iki mushaftaki bölümlemelerin oluşum safhası ve mahiyeti üzerinde durulmuştur. Cüz ve hizb bölümlemesinde sayfa, ayet ve kelime sayısı değil, harf sayısı dikkate alınmış gözükmektedir. Daha önce bazı özel mushaflarda ve Müslümanların uygulamalarında olmakla birlikte bu şekildeki bölümleme resmî olarak Haccac b. Yusuf es-Sekafinin Irak valiliği dönemine (75/694-95/713) rastlar. O, Kur’an’ın harf sayısını bulmaları yönünde hafızlara talimat vermiş, ayrıca onun yarısını, üçte birini ve dörtte birini onlara tespit ettirmiştir. Diyanet ve Medine mushaflarındaki mevcut bölümlemeleri İbnü’l-Cevzî’nin Fünûnü’l-efnân fî ‘acâibi ʻulûmi’l-Ḳur’ân’ında, Dânî’nin el-Beyân fî ʻaddi âyi’l-Ḳur’ân’ında, Sehâvî’nin Cemâlü’l-ḳurrâ’ ve kemâlü’l-iḳrâ’sında görmek mümkündür. Bu iki mushafta cüz bakımından fazla bir farklılık yoktur. Ancak hizbin yerleri, isimlendirme ve gösterilme biçimleri bazı farklılıklar arz etmektedir. Örneğin Medine mushafında hizbin başladığı ayet bir işaretle belirtildiği için hizbin başlangıç ve bitiş yeri daha nettir. Ancak Diyanet mushafında hizb için ayet başında bir emare bulunmaz, kenarda hizb gülü ile işaret edilir. Yine Medine mushafında her cüz iki hizbe ayrılır ve otuz cüzün sonunda “hizb altmış” kaydı vardır. Bu hizblerin her biri dörde bölünerek bir cüzde toplam sekiz hizb oluşur. Ama Diyanet mushafında her cüz dört hizbe ayrılır ve birden dörde kadar numara verilir. Bu dört hizb Medine mushafındaki sekiz hizbden dördüyle örtüşür. Ancak dört, yedi, on bir, yirmi altı ve otuzuncu cüzlerdeki hizblerin bir kısmı farklı yerden başlar. Nitekim hizb yerleri farklı olan bu cüzlerin cüz başlangıçları da farklıdır. Bu tespit cüz ve hizbin koordineli olarak belirlendiğini gösterir. Bu iki bölümlemenin dışında bir de rükûʻ bölümlemesi vardır. Bu bölümleme sadece Diyanet mushafında mevcuttur. Bunun kim tarafından ihdas edildiği ve mahiyetinin ne olduğu pek bilinmemektedir. Söz konusu bölümlemenin mushafta yer alış biçimi dikkate alındığında o şöyle tanımlanabilir: Bir kıssayı veya kıssanın bir sahnesini içeren, bir veya daha fazla konuyu içinde barındıran, çoğunlukla bir sayfadan oluşan ayet gruplarıdır. Rumuzu “Ayn”dır. Rûkûya gidilecek en uygun yeri gösterdiği için “alamet-i rükû” ismini almıştır. Ancak bu bölümleme Diyanet mushafında secavend başlığı altında yer aldığı için vakf işareti olduğu vehmi uyanmaktadır. Vakf ve ibtidayı konu edinen eserlerde buna değinilmediğine göre kanaatimizce bu vakf işareti olamaz. Aynı şekilde bu bölümlemenin tam olarak Hz. Peygamber’in rükûya gittiği yeri gösterdiği de söylenemez. Çünkü Hz. Peygamber bazen iki rekâtlık namazda toplam dört rükûʻ bölümlemesinden oluşan sureleri okumuştur. Grup olarak nâzil olan ayetlerle tam örtüşmedikleri gibi müfessirlerin tefsir öncesi ser levha olarak getirdikleri ayet grupları ile de tam olarak uyuşmazlar. Müfessirlerin oluşturdukları ayet grupları ile rükûʻ bölümlemesinin aynı olmaması, Kur’an’ın yapısı bir de müfessirlerin dirayet ve ilgilerinin farklı olması ile ilgilidir, denilebilir. Rükûʻ bölümlemesi Diyanet mushafı dışında Hindistan ve Pakistan bölgesinde basılan mushaflarda da mevcuttur. Ancak bu bölümlemenin mahiyeti ve kim tarafından konulduğu hakkında burada da pek bilgi yoktur. Bize göre bu bölümlemenin oluşmasında vakf işareti etkili olmuştur. Çünkü Cezerî vakf işaretini belirleme gerekçesini açıklarken bir konuyu içeren ayet grubunu bir nefeste okumanın zorluğundan bahsetmektedir. Onun bu ifadesi vakfı belirleme sürecinde kıraat âlimlerinin zihninde konu merkezli ayet gruplarının var olduğunu gösterir. İbn Enbârî’nin İḍah’ı ve Dânî’nin el Muktefâ’sında belirlediği vakıfların çoğunun mushaftaki rükûʻ bölümlemesi ile örtüştüğü görülür. Öyleyse bu bölümleme oluşturulurken âlimlerin zımnen de olsa işaret ettiği konu bütünlüğü olan ayet gruplarından istifade edilmiştir, denilebilir. Rükûʻ bölümlemesi belli bir ayet grubundan oluşan ve çeşitli vesilelerle okunan aşır ile de ilişkilendirilmiştir. Bu gün aşır denilince iki “ع” arasında kalan ayet grubu anlaşılır. Ancak “Ayn” rumuzu aşır için konulmuş değildir. Kanaatimize göre bu bölümleme konu bütünlüğünü esas aldığı için aşır için de uygun görülmüştür. Bütün bunlara ilaveten bu bölümleme Kur’an’ın anlamı çerçevesinde gerçekleştirilecek halka yönelik irşad içerikli bir dizi sohbet için de ölçü kabul edilebilir. İşte bu bölümleme ister rükûya gidilecek en uygun yeri göstersin, ister aşır için belirlenen ayetlere işaret etsin, isterse de Kur’an merkezli sohbet için ölçü olsun, hepsinde konu esaslı bir belirlemeden hareket edildiği anlaşılmaktadır. Bu yüzden rükûʻ bölümlemesini “alameti mevdu” şeklinde isimlendirmeyi öneriyoruz. Bu isimlendirme aynı zamanda onun vakf alameti veya ta’şir olduğu yönündeki yanlış izlenimi de ortadan kaldırır. Mushaf bölümlemeleri Müslümanların Kur’an’la daha iç içe yaşamaları amacıyla daha işlevsel hale getirilebilir. Örneğin hizb her gün Kur’an okumayı vird edinmek için bir ölçü olabilir. Aynı şekilde rükûʻ bölümlemesi önerdiğimiz isimlendirmeyle “ʻalamet-i mevdu” Kur’an’ın anlamına eğilmeyi sağlayabilir. Böylece bölümlemeler sayesinde Kur’an’la çok boyutlu bir iletişim kurma imkânı elde edilebilir.

Keywords