Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2016)
Şeyh Hâlid Efendi’nin Divan’ında İnsan-ı Kâmil Düşüncesi
Abstract
Mutasavvıf bir şair olarak Şeyh Hâlid’in muhatabı insandır. O insanın kemalini gaye edinmiş ve irfan mektebinde insanlık öğretisi ortaya koymuş bir sûfîdir. İnsanın sadece maddi yapısıyla ele alındığı asrımız öncesinde o, insanı madde ve mana, dünya ve ahiret, fert ve toplum, beden ve ruh cihetleriyle ele alıp bütüncül yaklaşmış bir gönül eridir. Makalede Şeyh Hâlid Efendi’nin varlık felsefesini ve varlıklar mertebesinde insanın konumuna bakışını ele almak istiyorum. Kâmil insanın arayışı içerisinde olan Şeyh Hâlid Efendi, insanın süflî duygulardan sıyrılıp fıtratına yolculuk yapmasını istemektedir. Küntü kenzen sırrına ermek için insanın safiyet kazanmasını önermektedir. Bir sûfî şair olarak insanın kemal kazanabilmesi için seyr u sülûk eğitimini gerçekleştirmesini, tasavvufî ahlaka bürünmesini, irfanî kimliğe sahip olmasını ve aşk estetiği kazanmasını önemsemektedir. Şeyh Mehmed Hâlid 1273/1856 yılında Sivas’ta doğmuş, Sivas Mekteb-i Rüştiyesi’nden mezun olmuş, 93 Harbine katılmış, 1880 yılında memuriyet hayatına atılıp 1899 yılına kadar Erbaa Bidayet Mahkemesi hakim yardımcılığı, Sivas Merkez savcı yardımcılığı, Darende Bidayet Mahkemesi hakim yardımcılığı, Darende Bidayet mahkemesi başkatipliği, 1896 tarihinde Darende Bidayet Mahkemesi sorgu hakimi muavinliği, Tonus/Altınyayla Bidayet Mahkemesi başkatipliği, Kuruçay Bidayet Mahkemesi sorgu hakimliği görevlerini deruhte etmiştir. 1931 tarihinde vefat edip Sivas Yukarı Tekke Mezarlığına defnedilmiştir.Üveysî meşrep bir isim olmakla birlikte Nakşbendiyye meşâyıhından Kastamonulu Ganizâde Mehmed Sâdık Baba’nın yanında seyr u sülûkunu tamamlamıştır. Şeyh Hâlid’in kaleme aldığı üç eseri bulunmaktadır. Bunlar; Hilafetnâme, Mektûbât ve Divan’dır. Şeyh Hâlid eserlerinde ana tema olarak tasavvuf konularını ele almaktadır. Tasavvufî meseleleri ele alırken ahlak, ibadet, âdâb, erkân, marifet, varlık ve aşk konularına öncelik vermektedir. Şeyh Hâlid’in bütün çabası Allah, insan ve âlem ilişkisini anlaşılır biçimde ortaya koyabilmektir. Şeyh Hâlid’in tasavvuf anlayışına göre Varlık tektir, o da Hz. Allah’tır. Allah’ın varlığı mutlak, mevcûdâtın varlığı izâfîdir. Eşya mevcûd billahtır. Eşyanın varlığı kendiliğinden değildir. Kâinat ayna mesabesindedir. Kâinat aynasında yansıyan Hakk’ın cemâlidir. İlâhî zâtın güzellikleri kâinat aynasında yansımaktadır. Âlemde vücuda gelen tüm eşya Allah’ın zâtını ve sıfatlarını ispat etmektedir. Evrendeki mevcûdâttan herbiri Allah’ın kelimeleridir. Âlemin varlığı Allah’ın rahmetinin eseridir. İnsan bu kâinat ağacının meyvesidir. İnsan hem zübde-i ȃlem hem de Hakk’ın aynasıdır. İnsanın Allah ve ȃlem arasındaki bir konumda bulunuşunu Şeyh Hâlid’in manzum ifadeleriyle ele almak istiyoruz.Vahdette kesreti kesrette vahdeti görmeyi öngören Şeyh Hâlid, kesret âlemindeki farklılıkları İlahi Cemâl’in birer cilvesi olarak değerlendirmektedir. Görebilen için kesret âlemi vahdete işaret etmektedir. Şeyh Hâlid’e göre Allah zâtı bakımından âlemlerden müstağni, eşyâdan âzâde ve yaratılmışlardan ötedir. Ancak o isim ve sıfatları, efâl ve yaratması ile eşyâda zuhur etmektedir. Ona göre eşyânın herbiri ilâhî isimlerden birinin tecelligâhıdır. Varlığın herbiri lisân-ı hâlleriyle Hakk’ı tesbih etmektedir. Şeyh Hâlid’e göre nâkıslıktan kemâlâta, sûretten mânâya, eşyâdan hakîkate yolculuğun adı seyr u sülûktur. Seyr u sülûk eğitimini; varlıktan soyunmak, ağyârdan soyutlanmak, gönül safiyetine ermek, dergâha yüzler sürmek, hayret makamına ermek, tüm nişanları atmak olarak gören Şeyh Hâlid, seyr u sülûk sürecini hac metaforu ile izah etmektedir. Seyr u sülûktan maksadının ne olduğunu soranlara Şeyh Hâlid, kul olup Hakk’a ibadet etmek olduğunu, ubudiyeti seyr u sülûkun başı gördüğünü söylemektedir. Seyr u sûlûkun anlam kazanması mürşid-i kâmile intisap, ihlas, tezkiye ve zikir ile sağlanabilmektedir.Şeyh Hâlid’e göre derdi olmayana derman verilmez. Dermanın hasıl olması için dertlenmek gerekmektedir. Âlemin kendisi gibi derdi de fânîdir. Dolayısıyla fânî olanı dert edinmenin de anlamı yoktur. Bir mürşid-i kâmil arayıp tüm cihanı terk etmek gerekir. Zira mürşid-i kâmil olmadan derman bulunmaz. Şeyh Hâlid’e göre mürşid-i kâmilden istifade etmenin yolu; benlikten kurtuluş, aşkı tadış, hizmette öncülük, tevâzû hâli, gönül safâsı, şöhretten kaçış, iddiayı terk, hidayet nuru, zikre devam, fütühâta eriş, dostluk ve hevâdan kurtuluştur. Şeyh Halid’e göre mürşid-i kâmile intisap merasime koyulmak değildir. Dervişlik bir gösteriş ve iddia makamı olamaz. Tasavvufta alınan seyr u sülük eğitiminin temelinde ihlas olmalıdır. Dini Allah’a has kılma çabası olan dervişlik, Allah ile kurbiyet sağlamaya çalışmaktır. Şeyh Hâlid tarikata intisap eden müntesiplerinden ihlasta karar kılmalarını istemektedir. İntisabı anlamlı kılan yegane unsurun ihlas olduğunu söylemektedir.Mürşid-i kâmile intisapla başlayan, ibadete devamla anlam kazanan, ihlâsa riâyetle sâfiyet kazanan seyr u sülûk, ancak nefis terbiyesiyle hâsıl olur. Nefis terbiyesi cihâd-ı ekberdir. Nefsin isteklerine boyun eğmek zafiyettir. Seyr u sülûk nefsin ıslahına çalışmaktır. Nefis terbiyesi zorlu ve önemli bir meşgaledir. Nefis terbiyesinin başarılı olmasını sağlayan en önemli unsur zikirdir. Seyr u sülük eğitiminin nefis terbiyesini başarılı kılan zikir uygulaması dervişin basiret ve firasetini artırır. Mürşid-i kâmilin intisap sürecinde müridinden beklediği yegâne görev, kalbini ve dilini Allah’ın zikrine alıştırmaktır. Zikrullah muhabbetin bir eseridir. Şeyh Halid’e göre Hak katında anılmak isteyen önce kendisi Hakk’ı anmayı öğrenmelidir. Şeyh Hâlid tasavvufî eğitimin icra edildiği tarikat terbiyesine büyük önem vermektedir. Bir mürit intisap ettiği mürşid-i kâmilin hakkını vermelidir. Müntesip bulunduğu mürşidin dergâhındaki manevî atmosferden gereğince istifade etmelidir. Kendisini yetiştiren mürşidin hizmetinde olmalı ve tarikatının âdâbına riayet etmelidir.Seyr u sülûkunu tamamlayan, tasavvufî ahlâkı kemâle erdiren ve Allah’ın zikri ile ünsiyet kazanan sâlik, sonunda marifetullaha ermeye çalışır. İnsan olmaktan kasıt Allah’ı tanımaktır. İnsan için en büyük felaket gaflete düşmektir. Ârifleri velâyet sultanları olarak gören Şeyh Hâlid, âriflerle zâhidler arasında kıyaslama yapar ve tercihini âriflerden yana koyar. Zâhidlerin surete kapıldıklarını, esasa inemediklerini, dindarlık gösterisinden öteye geçemediklerini düşünür. Zâhidlere kendilerini âriflerle kıyastan kaçınmayı telkin eden Şeyh Hâlid, âriflere düşmanlık besleyenlere uyarıda bulunmakta ve Allah dostlarına düşmanlık besleyenlere Allah’ın harp ilan ettiğini hatırlatmaktadır. Şeyh Hâlid irfana ermenin ve insan-ı kâmil olmanın yollarını; lütf-ı ilahi, zühd, aşk, terk bilinci, nefisle cihad, mahviyet, zikir ve dertli olmak şeklinde sıralamaktadır. Marifetullahın götüreceği sahil-i selâmet kişinin muhabbetullaha ermesidir. Aşk tasavvuf ve tarikat yolunun yegâne kazanımıdır. Aşk, vuslata erme yoludur. Hakikat ancak aşkla elde edilebilir. Ancak ilahi aşkı edinmek yâr olmayı gerektirir. Zira Allah sevgisini kazanmanın yolu, kişinin gönlünden tüm mâsivâyı çıkarmasıdır.
Keywords