Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Dec 2021)

John Locke’da Politik Liberalizmin İnşası Üzerine Bir Değerlendirme

  • Mehmet Evren

DOI
https://doi.org/10.33420/marife.992414
Journal volume & issue
Vol. 21, no. 2
pp. 963 – 988

Abstract

Read online

İnsanların toplu halde yaşadığı her yer ve zamanda, insanlar arasındaki ilişkiyi düzenlemek, ortaya çıkan problemleri çözmek ya da ortaya çıkabilecek muhtemel sorunları baştan engellemek içinyönetim ile ilgili düşünce ve uygulamalar olarak nitelenebilecek politika disiplininin var olageldiği görülmektedir. Politika alanına felsefi bir bakışla yönelmek olan politika felsefesi, insanın toplumla ve politik iktidarla nasıl bir ilişki kurması gerektiği yönünde çözümlerin arandığı bir alandır. Çalışmamızın amacı, çağdaş politik felsefesinde de önemli bir başlık konusu olan liberalizmin kurucutemsilcilerinden olan John Locke’un (1 32-1704) politik liberalizm anlayışını değerlendirmektir. Bu değerlendirmeyi yaparken, John Locke’un, temelde inançlara karşı yönetimin tutumunun nasılolması gerektiğine dair yazdığı “Epistola de Tolerantia” (Hoşgörü Üzerine Bir Mektup) (1689) ve yaşadığı dönemdeki politik çalkantılara tepki niteliğinde olan “Two Treatises of Government”(Yönetim Üzerine İki İnceleme) (1 90) isimli ana eserler temel alınmıştır. Dönemin toplumsal ve politik problemlerinin çözümüne yönelik yazılmış olan bu eserlerde John Locke, sadece bireyin negatifözgürlüğünü savunmakla kalmamış aynı zamanda o, bu çalışmalarında temelde eşit ve özgür olarak dünyaya gelen insanların “hayat, özgürlük ve mülkiyet” haklarını teminat altına alan, sınırlarıbelirlenmiş bir devlet anlayışını benimsemiştir. Yine Locke, bu eserlerinde sınırları hukukla belirlenmiş bir devleti savunurken öte yandan da temel hak ve özgürlükleri genişleyen bir birey anlayışını egemen kılmaktadır. Bu bağlamda Locke’un bireye ve devlete yönelik söylemleri modern bireyin temel hak ve özgürlük mücadelesinde kayda değer gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Locke’un bu düşünceleri günümüz insan hakları ve demokrasi tartışmalarına da referans oluşturmaktadır. Locke, bireyin kazanımları noktasında insanın özgür iradesi ve emeğiyle elde ettiği şeyin kullanımındaözgür olduğunu ifade eder. Dolayısıyla Locke’ta emek sonucunda elde edilen mülkiyet aynı zamanda bireyi özgürleştiren şey olarak görülebilir. Bu yüzden ona göre devlet, mülkü korumak ve güvenliği sağlamakla yükümlü sınırları belirlenmiş minimal devlet olmalıdır. Zira Locke insanların özgürlüğünü sağlamanın teminatı olarak özel mülkiyetin korunmasını gerekli görmektedir. Bu anlayış da serbest piyasa koşullarını, ekonomik liberalizm anlayışını ya da kapitalist bir sistemi onaylayan hukuk devletini gerekli kılmaktadır.Locke, hukuk devletinin de teminatı olan yasaların aynı zamanda bireyin özgürlüğünü ve eşitliğini muhafaza edeceğini belirtmektedir. Bu bağlamda Locke’un insanların doğuştan eşit ve özgürolduklarını onaylayan doğal hukukun şekillendireceği pozitif hukuk anlayışını savunması önemlidir. Bu yüzden Locke, sınırsız yetkilerle donatılmış bir iktidar olamayacağını ve devletin sahip olacağıyetkinin hiçbir biçimde aşılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Bilhassa yönetim ile ilgili düşünceleri, onun oldukça demokratik bir politik fikre malik olduğunu göstermektedir. Yaşadığı çağı dikkatealarak değerlendirdiğimizde Locke’un devlet yönetiminde yasama organını bir adım daha önde tutmuş olması, onun demokratik ve özgürlükçü bir tutuma sahip olduğunun güçlü bir işareti olarakgörülebilmektedir. Locke’un kendi döneminde birbiriyle ilişkilendirdiği iki özgürlük alanını yani politik ve dinsel özgürlükleri birlikte vurgulamış olması da önemlidir. Locke’un bu tavrı ifade özgürlüğü ve hoşgörü açısından değerlendirildiğinde daha da önem arz etmektedir. Zira Locke, bir toplumda dinsel toleranstan bahsetmek için, yönetimin din üzerinde hiçbir zoru ya da müeyyidesinin olmamasıgerektiğini ifade etmektedir. O’nun, bu sözünden de anlaşıldığı üzere, politik iktidar ile kilisenin birbirlerinin alanlarına müdahil olmalarını istememektedir. Locke’un bu yaklaşımı devletin inançlıolana da inanmayana da eşit mesafede durması gerektiği anlamına gelmektedir. Locke’un dinî hoşgörü anlayışına ateistleri ve Katolikleri katmadığına dair bazı eleştiriler yöneltilse de yaşadığıdönem göz önüne alındığında hoşgörü ve çokkültürlülük anlayışı noktasında farkındalık yarattığını söyleyebiliriz. Politik iktidarın kaynağını toplumda gören Locke’un her zaman için toplumun direnme hakkının saklı olduğuna dair yaptığı çözümlemelere de çalışmada yer verilmiştir. Çalışmada sadece Locke’un toplumun yönetime hangi durumlarda direnmesinden bahsedilmemiş aynı zamanda onun toplumun hangi koşullarda çözüleceğine dair düşüncelerine de değinilmiştir. Zira Locke’a göre toplumun yönetime direnmesi için bazı şartların oluşması da gerekmektedir.Son olarak, John Locke’un politik liberalizm anlayışının irdelendiği bu çalışmada; onun doğa durumu, doğa yasası, özgürlük, eşitlik, birey, mülkiyet, devlet, direnme hakkı, kadın-erkek eşitliği, hoşgörü, vatandaşlık hakkı ve sözleşme gibi unsurları, eserlerinde nasıl ele aldığına da dikkatler çekilmeye çalışılmıştır.

Keywords