Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2021)
İbn Teymiyye’nin İbn Sînâ’ya el-İşârât bağlamında Zorunlu Varlığın Birliğinin İspatına Yönelik Eleştirileri
Abstract
Bu çalışmada, İslam felsefe tarihinde yönlendirici bir metin olarak kabul edilen el-İşârât ve't-tenbîhât eserinde zorunlu varlığın birliğini ispatlamak için kullanılan felsefî kanıtlara İbn Teyymiye’nin (öl. 1338) yönelttiği aklî eleştiriler incelenmektedir. Adı geçen eserin yazarı olan İbn Sînâ (öl. 1037), çeşitli eserlerinde farklı yollarla zorunlu varlığın birliğini ispatlamaya çalışır. El-İşârât ve't-tenbîhât eseri de bu farklı yollardan birini içeren bir eserdir. İbn Sînâ’nın söz konusu bu eserinde kullandığı delil iki mukaddimeden oluşur. Bu mukaddimelerin birincisi, birbirinden farklı somut tikel varlıkların kendisinde ortak oldukları şey ile farklılaştıkları şey arasındaki münasebeti belirlemekten ibarettir. İkincisi ise varlık-mahiyeti ayırımını merkeze alarak varlığın, mahiyetin bir malulü olmadığını ispatlamaya dayalıdır. Filozofları birçok açıdan eleştiren İbn Teymiyye ise İbn Sînâ’nın kullandığı bu delili özel olarak Mes’eletün fî tevḥîdi’l-felâsife eserinde eleştirir. Meşşâî mantığını ilim saymayarak reddeden İbn Teymiyye, filozofların kabul ederek kullandıkları felsefî ve mantıksal kaideleri de çürütmeye çalışır. Bu bağlamda düşünür filozofun zorunlu varlığın birliğini ispatlamak için oluşturduğu delilin sadece ön mukaddimelerini değil, bundan öte filozofun önceden kabul ettiği mantıksal ilke ve kaidelerin de yanlış olduğunu öne sürer. Konuyla alakalı olarak Düşünür tarafından eleştirilen en önemli meselelerden biri kavramların gerçekliği, tümellerin varlığı, tümellerin tikellere nasıl hamledildiği ve mahiyetin durumu meseleleridir. Öyle ki ona göre kavramların varlığı zihnîdir ve tümellerin dışarıda bir gerçekliği bulunmamaktadır. Yine o, insanlık gibi tümellerin tikellere birer sıfat olarak yüklendiğini düşünür ve bu nedenle bir bakıma tümelin tümel oluşunu da reddeder. Çünkü İbn Teymiyye’ye göre, tikel olan bir varlığın belli bir sıfatı, kendisinden farklı olarak tümel olamaz. Aslında düşünüre göre, mantıkçıların tümel olarak adlandırdıkları kavramlardaki ortaklık sadece lafzî bir ortaklıktan ibarettir. Şüphesiz ki İbn Teymiyye’nin kavramlar meselesindeki yorumu bir açıdan nominalizm yaklaşımlara yakın olduğu söylenebilir. Fakat o, doğrudan kavramların gerçekliğini inkâr etmez. Zira ona göre zihinlerde tümel olarak oluşan kavramlar gerçekte tikel olarak tahakkuk eder. Şöyle ki tümel olan insanlık Ahmet ve Mehmet gibi bireylerde tikel olarak gerçekleşmiştir. Yani bireylerdeki bulunan insanlık tikel olduğu için örneğin Ahmet’in insanlığı Mehmet’in insanlığından farklılaşmıştır. Bu nedenle verilen örnekler arasında gerçek bir ortaklık söz konusu olamaz. Buradaki ortaklık, benzerlik üzerine kurulan bir lafzî ortaklıktır. Bu bağlamda İbn Teymiyye’nin düşüncelerini anlamada yapmış olduğu birlik ayrımı yardımcı olmaktadır. Ona göre birlik hakiki ve türsel olmak üzere iki çeşittir. Hakiki birlik, ferdin özünde var olan birliktir. Türsel birlik ise tümel kavramının altında bulunan şeyler arasında var olan birliktir. Ancak türsel birlik, fizik aleminde gerçekleşmediği için bir birlik olarak kabul edilmez. Aslında İbn Teymiyye’yi nominalist düşünürlerden ayıran konu da budur. İbn Teymiyye’nin genel olarak Meşşâî mantığına ve felsefî kaidelerine yönelttiği itirazlardan hareketle tekrar İbn Sînâ’nın deliline dönülecek olursa, düşünür bu delilin mukaddimelerini, tümel kavramların zihnî varlıklar olduğu bilgisini öne çıkararak tenkit ettiğini söyleyebiliriz. O, bu bağlamda İbn Sînâ’nın eşyalar arasındaki ortaklığı göstermek için kullandığı örneklerin tümel kavramlardan ibaret olduğunu vurgular ve bunların somut bir varlığa sahip olmadıklarını ileri sürer. Bundan hareketle de somut varlığa sahip olan birbirinden farklı tikel varlıklar arasında gerçek bir ortaklığın olmadığını söyler. Delilin ikinci mukaddimesi söz konusu olunca, İbn Teymiyye bu mukaddimenin tıpkı birincisi gibi, zihnî varlıkları gerçekte tahakkuk etmiş olması bilgisi üzerine kurulu olduğu için yanlış olduğunu söyler. Ona göre mahiyet aslında sadece zihnî tasavvurdan ibarettir. Dolaysıyla dışarıda somut gerçekliği yoktur. İbn Teymiyye delilin mukaddimelerini bu şekilde eleştirdikten sonra, bunlardan oluşan kıyasın da yanlış olduğunu söyler. Zira yanlış mukaddimelere dayalı olan bir kıyas doğru netice doğuramaz.
Keywords