Hitit İlahiyat Dergisi (Jun 2024)
Taberî’nin Latîfü’l-kavl Adlı Fıkıh Eserini Tefsiri Câmiu’l-beyân Üzerinden Okumak
Abstract
Muhammed b. Cerîr et-Taberî (ö. 310/923), İslâmî ilimlerin sistemleştiği ve hatırı sayılır bir müdevvenâtın oluştuğu üçüncü ve dördüncü asırlarda Abbâsî dönemi Bağdat’ında yaşamış bir âlimdir. Müfessir, fakih ve tarihçi kimliğiyle temayüz etmiş aynı zamanda kıraat, hadis, Arap dili ve nahvi, şiir, ahlak ve tıp ilimlerine de vakıf, çok yönlü ve mütebahhir bir âlim ve müellif olmasıyla meşhurdur. Endülüs’ten Horasan’a İslâm coğrafyasının genişlediği ve muhalled eserlerin telif edildiği, İslâm düşüncesini etkileyen ve şekillendiren mütekellim Eş‘arî (ö. 324/935), dilci Zeccâc (ö. 311/923), fakih Tahavî (ö. 321/933) ve Kerhî (ö. 340/952), muhaddis Nesâî (ö. 303/915), tarihçi Mesûdî (ö. 345/956), müfessir Mâtürîdî (ö. 333/944), Cessâs (ö. 370/981) ve İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938) gibi nice âlimin yetiştiği dördüncü asırda kendisi de benzer tesir bırakan isimlerden biridir. Birçok İslâm beldesini dolaşan ve ilmî rıhlelere çıkan Taberî, nihai olarak vefatına kadar meskûn bulunacağı Bağdat’a yerleşerek meşhur tefsiri Câmiu’l-beyân’ı kaleme almıştır. Onun kimilerince henüz aşılamayan harikulade tefsirinin yanı sıra günümüze ulaşan Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, et-Tebsîr, Sarîhu’s-sünne, bir bölümü günümüze gelen Zeylü’l-müzeyyel, İhtilâfü’l-fukahâ, Tehzîbü’l-âsâr adlı eserleri yanında günümüze ulaşmayan ya da henüz gün yüzüne çıkarılmayan Latîfü’l-kavl, Basîtü’l-kavl, Âdâbü’l-kazâ, el-Hafîf, er-Red ve Edebü’n-nüfûs gibi eserleri ile kaynaklarda zikredilen daha başka eserleri de vardır. Bu makalede onun fıkıh usûlü ile bazı fürû fıkıh konularını hâvi ve elimizde bulunmayan Latîfü’l-kavl fî ahkâmi şerâi‘i’l-İslâm adlı eseri konu edinilerek içeriği hakkında bazı mülahazalarda bulunulmuştur. İhtilâfü’l-fukahâ’da Ebû Hanîfe (ö. 150/767), İmam Şâfiî (ö. 204/820) ve İmam Mâlik (ö. 179/795) gibi fakihlerin içtihadlarını ve aralarındaki görüş farklılıklarını ele alan Taberî, ardından seksen üç bölümden müteşekkil ve iki bin beş yüz varak civarında olduğu ifade edilen Latîfü’l-kavl’i kaleme almış ve onu da el-Hafîf adlı eserinde ihtisar etmiştir. Latîfü’l-kavl, onun fıkhî görüşlerini derli toplu anlattığı ve kendisine tabi olanların dayanak kabul ettiği çok kıymetli bir eserdir. Taberî bu kitabında, mezhep kurucu olarak verdiği fetvaları ve kendi usûl-i fıkıh tercihlerini açıklamış, detaylı izahlarda bulunmuştur. “İki kitabım var ki hiçbir fakih ondan müstağni kalamaz: el-İhtilâf ve el-Latîf” diyerek bu iki eserine verdiği ehemmiyeti izhar etmiştir. Üç bin varak civarındaki tefsirinin günümüzde yirmi küsur cilt olarak yayımlandığı göz önünde bulundurulursa günümüze ulaşmayan iki bin beş yüz varaklık Latîf’in de yirmi cilt hacminde bir eser olduğu anlaşılmaktadır. Bu araştırma ile eserin ilim ehline tanıtılması, Taberî’nin fakîh ve müfessir kimliğini birlikte değerlendirmeye ve mukayese yapabilmeye katkı sunulması hedeflenmiştir. Fıkıh alanındaki donanımının tefsirine nasıl yansıdığının izi sürülmüştür. Onun biyografisi ve eserleri hakkında bilgi veren kaynakların neredeyse tamamında Latîfü’l-kavl zikredilmiş ancak özelliği ve içeriği hakkında sınırlı bilgi verilmiştir. Bu bağlamda eserin özellikleriyle ilgili en geniş bilgi Hamevî’nin (ö. 626/1229) Mu‘cemü’l-üdebâ’sında vardır. Kapsadığı konulara dair malumat ise Câmiu’l-beyân’da Taberî’nin Latîfü’l-kavl’e yaptığı atıflarda görülmektedir. Onun “Bu konuyu Latîfü’l-kavl’de burada tekrara ihtiyaç kalmayacak şekilde açıkladık” minvalinde yirmiden fazla yerde bu eserine atıf yaptığı tespit edilmiştir. Kimi zaman müellifin diğer eserlerindeki atıfları ve farklı müelliflerin Latîfü’l-kavl’in içeriğiyle ilgili verdikleri bilgilere de bakılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmamızda eserin seksen üç risalesinden biri olan “Kitabü’l-beyân an usûli’l-ahkâm” adlı bölümünde zikrettiği anlaşılan nâsih-mensûh, âm-hâs, icmâ, kıyas, emir ve haber ifadelerinin vucûbiyeti konularına özel başlık açılarak ilgili örnekler ve âyet tefsirleri incelenmiş böylece Taberî’nin fıkıh usûlünde takip ettiği yolu ve benimsediği yöntemi, ahkâm âyetlerini tefsirde nasıl pratiğe döktüğü tetkik edilmiştir. Latîfü’l-kavl’e ilişkin bir çalışma bulunmaması sebebiyle literatüre katkı sağlanması umulmaktadır.