Burdur İlahiyat Dergisi (Jun 2024)

Ignaz Goldziher’in İslâm’ın Evrenselliğiyle İlgili Düşünceleri Üzerine Bir Değerlendirme

  • Ahmet Emin Seyhan

DOI
https://doi.org/10.59932/burdurilahiyat.1460756
Journal volume & issue
no. 8
pp. 20 – 52

Abstract

Read online

Ignaz Goldziher, Batı dünyasında İslâm araştırmalarının rakipsiz efendisi kabul edilen, pek çok oryantalist ve bazı Müslüman araştırmacılar üzerinde derin izler bırakan bir müsteşriktir. Bu makalenin yazılma nedeni, Goldziher’in 21 Eylül 1913 yılında sunduğu “Katholische Tendenz und Partikularismus im Islam (İslâm’da Evrensel Eğilim ve Yerellik)” adlı tebliğinde savunduğu İslâm’ın evrenselliği ve yerelliğiyle ilgili düşüncelerini analiz etmektir. Literatürde Goldziher’in bu tebliğinde ele aldığı konuları müstakil olarak inceleyen bir başka çalışmanın olmadığı görülmüş ve makalenin yazılmasına karar verilmiştir. Araştırma, Goldziher’in mezkûr tebliğindeki iddialarını tahlil etmekle sınırlandırılmıştır. Makalede veri toplama ve analiz yöntemi kullanılmış, adı geçen oryantalistle alakalı yapılan ilmî araştırmalardan da faydalanılmıştır. Araştırmanın sonunda Goldziher’in İslâm dini, Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed ve hadis rivayetlerine yaklaşımında ilmî tarafsızlığını büyük ölçüde yitirdiği, hadislere güvenilemeyeceği algısı oluşturduğu ve Kur’ân’ın mevsûkiyetiyle ilgili temelsiz görüşler ileri sürdüğü sonucuna ulaşılmıştır. Goldziher’in İslâm’ın kılıç zoruyla yayılan bir din olduğu, İslâmî hayatın pratiğinin realiteyle uyuşmadığı, bu yüzden de şeriatın dogmatikliğinin sarsıntısız bir şekilde görmezden gelinmesi gerektiği fikrini savunduğu müşahede edilmiştir. Onun İslâm bilginlerinin İslâm’a aykırı âdetleri yazılı hukukun yazılı kanunları derecesine yükselttikleri şeklindeki tezlerinin ise gerçeklerle örtüşmeyen maksatlı analizler olduğu kanaatine varılmıştır. Goldziher’in ümmetin ihtilafının rahmet olduğu düşüncesini kabul edenlere tepki gösterildiği, dolayısıyla “İslâm’da yüksek düzeyde fikir hürriyetine izin verilmediği” şeklindeki analizlerinin de önyargılarından kaynaklandığı neticesine ulaşılmıştır. Goldziher’in halifelik düşüncesinin “sözde birliğiyle” bir arada tutulan bölgesel iktidarların artık güç kazanmasıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılacağını ileri sürmesinin ve hilâfet makamını önemsiz ve değersiz göstermesinin taraflı analizler olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte Goldziher’in Şiîlerde olduğu gibi Sünnîlikte “hatasız ilmî otorite” bulunmadığı, kararları bağlayıcı bir “konsil” veya “ruhânî meclis” gibi bir müesseseye de rastlanılmadığı, büyük kelamcıların hazırladığı akâid ve inanç esaslarını içeren kitapların bu tür dokunulmaz kurumların yaptıklarıyla aynı tutulmaması gerektiği şeklindeki tespitlerinin ise haklılık payı taşıdığı neticesine ulaşılmıştır. Aynı şekilde ihtilafın rahmet olduğu öğretisinin geçerlilik alanının İslâm hukukçularının ihtilaflarıyla sınırlı kalmadığı, bilakis kelâmî farklılıkları da kuşattığı ve bu kelâmî farklılıkların Müslümanlar arasında birçok probleme yol açtığı şeklindeki değerlendirmelerinin de isabetli olduğu görülmüştür. Goldziher’in Şiîler ile bir kısım Mu‘tezilî âlimin düşünce farklılıkları konusunda daha katı bir tutum sergilediği, ancak hukuk sisteminin öğretiminde aklı önemseyen mezheplerin farklı düşüncelere müsamahayla yaklaşan bakış açısı geliştirdikleri ve ümmetin ihtilafının rahmet olduğu düşüncesinin Abbasîlerin ilk dönemlerinde yargıda yöntem birliği sağlayamadığı şeklindeki tespitlerinin de kısmen haklı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.