Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2020)

Envârü’t-Tenzîl Şerh-Hâşiyelerinde Tefsir İlminin Mahiyeti

  • Enes Büyük

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.690206
Journal volume & issue
Vol. 24, no. 3
pp. 1039 – 1058

Abstract

Read online

Envâru’t-tenzîl hâşiyelerinde ilm-i tefsirin yaygın olarak benimsenen iki tanımı bulunmaktadır. Bunlardan en fazla kabul göreni şöyledir: Tefsir, Allah’ın muradına delalet etmesi açısından Allah kelamının hallerini araştıran ilimdir. Bu tanım esasen el-Keşşâf hâşiyesinde Teftâzânî’ye aittir. Tanım, ona yöneltilen itirazlara rağmen sonraki hâşiyelerde kabul görmüş ve onun hakkında detaylı bir tartışma süreci yaşanmamıştır. Buradan hareketle tanıma çoğunluğun yer vermesi itibariyle Envâru’t-tenzîl hâşiyelerinde ortak bir tefsir tanımının bulunduğu sonucuna varılabilir. Bu tanımın yaygınlığı el-Keşşâf hâşiyelerinde de söz konusu değildir. Onun sonraki literatürde yaygınlık kazanması tanım şartlarına uygun bir şekilde yapılmasına bağlanabilir. Zira konu esas alınarak yapılan tanımlarda konu, cins; konunun ele alındığı yön de fasıl olarak kabul edilmektedir. Buna göre yukarıdaki tanımda, tefsirin araştırdığı konu kelamın halleri olarak açıklanmakta ve o konuyu ele aldığı yön de Allah’ın muradı açısından şeklinde ifade edilmektedir. Böylece tefsirin konusu ve bu konuyu araştırma yönü açıklanmış ve Kur’an’ı araştıran diğer ilimlerden de farkı belirtilmiştir. Hâşiyelerde en yaygın ikinci tanıma göre tefsir, Allah kelamının manalarının beşer gücü nispetinde bilindiği ilimdir. Bu tanım öncekine nazaran bir resm, yani daha serbest bir tanımdır. Bu sebeple tanım, tefsirin diğer ilimlerden ayrışmasına imkân vermemektedir. Zira Kur’an’da lafızların manalarını dil ilimleri ve şer‘î ilimler de araştırmaktadır. Ancak diğer tanımda daha dakik bir şekilde yön kaydına ve murad ifadesine yer verilerek tefsirin farkı gözetilmiştir. Buna karşın ikinci tanım tefsirin bazı özelliklerini daha açık olarak ortaya koyan beşer gücü nispetinde kaydına sahiptir. Bu kayıt tefsirdeki araştırmaların bir yönüyle zannî verilere dayalı olduğunu bir yönüyle de sürekliliğini ifade etmektedir. Hâşiyelerde yer alan her iki tanım da hicri 9 ila 12. asırlar arasında ilm-i tefsirin belirgin ve yaygın tanımları bulunduğunu göstermektedir. Birkaç istisnayla birlikte hâşiyelerin hemen hemen tamamında ilm-i tefsirin tefsir ve tevil olmak üzere iki kısma ayrıldığı ifade edilmektedir. Buradaki tefsirin rivayete, tevilin de dirayete dayalı olduğu belirtilmektedir. Her ikisinin bu şekilde açıklanması el-Keşşâf hâşiyelerinde de görülmektedir. Buna göre her iki kavramın el-Keşşâf ve Envâru’t-tenzîl hâşiyelerinde belirginleştiği anlaşılmaktadır. Halbuki bazı tefsir mukaddimelerine ve ulûmü’l-Kur’ân eserlerine bakıldığında onlarla ilgili çok farklı açıklamaların yapıldığı görülmektedir. Bu da onlar hakkında belirgin ve yaygın bir kabulün bulunmadığı izlenimini vermektedir. Ancak bahsedilen şekilde açıklanarak onların anlamı sonraki literatürde belirginleşmiştir. Zira onlara dair bu açıklama esasen Mâtürîdî’nin selef âlimlerinden naklettiği bir açıklamadır. Buna göre her iki kavramla ilgili olarak erken dönemden nakledilen bir açıklama ilerleyen süreçte özellikle şerh-hâşiyelerde kabul görüp yaygınlaşmıştır. Beyzâvî her iki kavramı muhkem ve müteşâbihle ilişkilendirdiğinden dolayı şârihler bu ilişkiyi de açıklamışlardır. Onlar Beyzâvî’nin Şâfiî usulüne göre yaptığı muhkem ve müteşâbih tanımlarına yer vermektedirler. Buna göre muhkemler, ne kastedildiği açık olup izaha ihtiyaç duymayanlardır. Konuları itibariyle muhkemlere şeri‘atın emirleri, miras taksimleri, muamelat ve nikâh meseleleri hakkındaki âyetler örnek verilmektedir. Bu konulardaki hükümlerde dirayete değil, rivayete başvurulmalıdır. Böylece muhkemlerin açıklaması tefsir olmaktadır. Müteşâbihlerde ise anlam açık olmadığından yorum yapılmaktadır. Bu durumda onların yorumu da tevildir. Hâşiyelerde tefsirin yararlanacağı dini ilimler hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf ve usul olarak açıklanmakta ve bu, genel bir kanaati ifade etmektedir. Tefsir için gerekli görülen edebî ilimler de lügat, iştikak, sarf, nahiv, beyan, meânî ve bedî‘ olarak açıklanmaktadır. Ancak arûz, kâfiye, karz-ı şiir, hat ve inşâ gibi ilimlerin bilinmesi konusunda iki kanaat hakimdir. Birine göre bu ilimler Kur’an’la ilgili olmadığından tefsir yapabilmek için onların bilinmesi şart değildir. Diğerine göre yetkin bir tefsir faaliyeti için bu ilimlerin de bilinmesi şart olup onların verilerinin tefsire katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Keywords