Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2016)

Bâtınî Ekolleri Anlamada Anahtar Bir Kavram: Ezılle/Gölgeler Nazariyesi

  • Ali Avcu

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.273955
Journal volume & issue
Vol. 20, no. 2
pp. 101 – 135

Abstract

Read online

Bâtınî mezheplerle alakalı pek çok çalışma yapılmış ve bu çalışmalarda konu farklı açılardan ele alınmıştır. Ancak bâtınî düşünce sisteminde ezılle anlayışının yeri ve önemine dikkat çeken bir çalışma yapılmamıştır. Bu makalede ezılle anlayışının ne olduğu tespit edildikten sonra kavramın bâtınî düşünce sistemini anlamada merkezi bir yerinin olduğu öne sürülmüştür. Bu çerçevede ezılle anlayışının bâtınî ekollerin temel fikirlerindeki belirgin etkisi açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Bâtınî mezheplerle alakalı pek çok çalışma yapılmış ve bu çalışmalarda konu farklı açılardan ele alınmıştır. Ancak bâtınî düşünce sisteminde ezılle anlayışının yeri ve önemine dikkat çeken bir çalışma yapılmamıştır. Bu makalede ezılle anlayışının ne olduğu tespit edildikten sonra kavramın bâtınî düşünce sistemini anlamada merkezi bir yerinin olduğu öne sürülmüştür. Bu çerçevede ezılle anlayışının bâtınî ekollerin temel fikirlerindeki belirgin etkisi açığa çıkarılmaya çalışılmıştır.Ezılle anlayışını, ilahi âlemde tecelli eden gölgelerin ya da maddi olmayan varlıkların bu âleme maddi bir formda yansıması olarak tanımlayabiliriz. Bu düşüncenin kökleri, Platon’un ideler ve görünüşler âlemi şeklinde formüle ettiği âlem anlayışına ve bu düşünceyi açıklamak için kullandığı mağara benzetmesine kadar uzanmaktadır. İslam öncesi farklı dini ve felsefi gelenekler içerisinde geliştirilen bu anlayış bâtınî ekoller kanalıyla İslami bir form kazanmıştır.Ezılle anlayışı ilk defa aşırı Şiî gruplar tarafından geliştirilmiştir. Erken döneme ait klasik kaynaklar gulat Şiîler’in ezılle anlayışına sahip olduklarını söylemekle birlikte meselenin detaylarıyla ilgili herhangi bir bilgi vermemektedir. Ancak onların bazı görüşlerinde ve kurumsal yapılar olarak karşımıza çıkan İsmailîlik, Nusayrîlik, Dürzilîk ve Yezidîlik gibi bâtınî ekoller içerisinde bu anlayışın ne olduğuna dair bazı ipuçlarına rastlamak mümkündür. Öte yandan sonraki dönemlerde Kitâbu’l-Heft ve’l-Ezılle gibi doğrudan gölgeler nazariyesini açıklayan eserler de kaleme alınmıştır.Bâtınî çevrelerde üretilmiş olan eserlerde her ne kadar ezılle anlayışına yeterince yer verilmemiş olsa da, geliştirilmiş olan din anlayışının büyük oranda gölgeler nazariyesi üzerine inşa edildiğine şahit olmaktayız. Adı konulmamış bu anlayışın en temel özelliği, ilahi âlemdeki her varlığın, içinde yaşadığımız âleme maddi bir formda yansımış olduğu iddiasıdır. Allah’ın zatı bâtınî ekoller tarafından genellikle tecellinin dışında tutulduğu için yansıma çoğunlukla onun zatıyla başlatılmamıştır. Ancak yüce yaratıcıdan tecelli eden ilk varlıklar ilahî âlemi meydana getirmiş, bu âlem yeryüzüne maddi bir formda yansımıştır.Bu anlayış beraberinde maddenin hakikat içermediği ve mutlak hakikatin maddi olmayanda arandığı bir marifet anlayışı geliştirmiştir. Buna göre hakikatin sadece bir yansımasından ibaret olan maddi varlıkların mutlak hakikat içermeleri mümkün değildir. Yegâne gerçek, yeryüzüne maddi bir formda yansımış olan mana, bâtın ya da gölgedir. Doğal olarak bir Bâtınî’ye düşen görev, maddi suretin arkasına gizlenmiş ve maddi olmayan mutlak hakikati araştırmaktır.Ezılle anlayışı bu noktada zorunlu olarak zahir-bâtın ayrımını öne sürmüştür. Buna göre zahir, mutlak hakikati içinde gizleyen bir kabuk ya da yansımadan ibarettir. Kişiye düşen görev, dini metnin zahirini aşarak, zahirin altında gizli olan bâtınî hakikati elde etmektir.Gölgeler nazariyesi düalist bir bakış açısını zorunlu hale getirmiştir. Zira her varlığın hakikat içeren bir bâtını ile mutlak gerçekliğin maddi formda yansımış bir görünüşü söz konusudur. Allah’ın, hakikatin manevi olarak açığa çıktığı bâtınî sıfatları ve bunların yansımış olduğu maddi sıfatları vardır. Âlem maddi olmayan hakikatlerden oluşan manevî âlem ve onun yansımasından ibaret olan maddi âlem olmak üzere düalist bir karakter arz eder. İnsan, ilahi âleme ait bir ruh ve bu âleme ait bir bedenden müteşekkil düalist bir yapıya sahiptir. Yine insanlığın kurtuluşu için gönderilen dini metinler de ilahi âleme ait olan bâtın ve bu âleme ait olan zahir olmak üzere iki boyuta sahiptir.Bâtınîler ilahi âlemi yedi kattan müteşekkil olarak gördükleri ve bu katların her birisini ilahi bir varlık olarak değerlendirdikleri için, gölgeler nazariyesinin bir gereği olarak maddi âlemde bu varlıkların karşılığını ya da yansımasını bulmaya çalışmışlardır. İsimler değişmekle birlikte bâtınî gruplar belli dönemlerde bazı şahısları ilahi âlemin yeryüzündeki yansımaları olarak görmüşlerdir. Küllî Akıl, Küllî Nefs, Kelime, Sâbık ve Tâlî gibi isimler verilen ilahi varlıklar yeryüzüne Hz. Muhammet, Hz. Ali, Selman-ı Farisî, Mikdat b. el-Esved, Ammar b. Yasir ve benzeri maddi suretlerde yansımışlardır.Bu anlayış beraberinde yeryüzündeki bir takım şahısların kutsallaştırılması sonucunu doğurmuştur. Zira külli tecelli gerçekleştiği düşünülen şahıslar, ilahi âlemden elde ettikleri sırlar ve bilgilerle sıradan insanlardan farklılaşmakta ve bazı tanrısal özelliklere sahip olmaktadırlar. Çift kutuplu bir kimliğe bürünen bu kişiler zahiren birer insan iken, bâtınen ilahi âlemdeki varlıkların yeryüzüne yansımış bir sureti olarak görülmektedirler. Diğer insanlara düşen görev ise onların şahıslarından ve suretlerinden hareketle, onlara aksetmiş olan ilahi hakikati idrak etmektir. Bu bakış açısı, bireysel kurtuluşun mümkün olmadığı ve bazı insanların karizmatik bir lider olarak algılandığı bir din anlayışını beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak Bâtınî ekoller tarafından geliştirilmiş olan din anlayışı gölgeler nazariyesinin mutlak tesiri altındadır. Onlar, bu nazariyeden hareketle Bâtınîlik adı verilen yeni bir İslam algısı açığa çıkarmışlardır. Bu algının merkezinde gölgeler nazariyesi ve onun ayrılmaz bir parçası olan düalizm yer almaktadır. Bâtınîlik, bu doğrultuda geliştirilmiş ve kendi içerisinde bütünlük ve derinliği olan bir din anlayışını temsil etmektedir. Bu din anlayışının doğru anlaşılabilmesi için, arkasında yatan ve üzerine inşa edildiği gölgeler nazariyesinin hesaba katılması ve bâtınî metinlerin bu doğrultuda okunması gerekmektedir. Tek doğru olarak zahiri gören ve düşünme biçiminin arkasındaki düaliteyi fark edemeyen bir okuma biçimi ise Bâtınîliğin iç bütünlüğünü yakalayamayacak ve onu çelişkiler yumağı olarak görecektir.

Keywords