Eskiyeni (Sep 2020)

Ebû Hüreyre’nin Fakihliği Meselesi

  • Adem Çiftci

DOI
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.735998
Journal volume & issue
no. 42
pp. 825 – 849

Abstract

Read online

Ebû Hüreyre ismine İslâmî ilimlerin pek çok alanında rastlamak mümkündür. Hz. Peygamber’in (s.a.v) vefâtından yaklaşık üç yıl önce Medîne’ye gelmiş olmasına rağmen sahâbenin en fazla hadis nakledeni olması, zaman zaman yadırganmış ve çeşitli ithamlara sebep olmuştur. Ebû Hüreyre bazı sahâbîler tarafından hadis nakli konusunda yöneltilen eleştirilere, kendisinin Hz. Peygamber’in yanından ayrılmayıp hadis öğrenme konusunda gösterdiği azim ve gayrete vurgu yaparak “Muhacirler çarşı pazarda ticaretle; Ensar bağ bahçede, mal mülk geçim derdiyle uğraşırken ben karın tokluğuna Hz. Peygamber’in yanından ayrılmıyordum” diyerek cevap vermiştir. Ayrıca Hz. Peygamber’in onun bu azim ve gayretini takdir ettiğine ve hafızasının güçlenmesi için dua ettiğine dair rivayetler kaynaklarda yer almaktadır. Bunun yanı sıra Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sâbit, Talha b. Ubeydullah gibi sahâbîler de Ebû Hüreyre’nin hadis konusunda yetkin ve otorite olduğunu ifade etmişlerdir.Ebû Hüreyre ile ilgili tartışmalardan bir diğeri ise onun fakih olup olmadığı meselesidir. Bu konu, bazı rivayetleri bağlamında özellikle Hanefî hukukçular tarafından gün-deme getirilmiştir. İsa b. Ebân gibi bazı Hanefî hukukçular Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, İmam Züfer, İmam Muhammed gibi mezhebin kurucu imamlarının kıyasa/genel kura-la aykırı olan musarrât ve ariyye gibi hadislerle amel etmeme gerekçelerini rivayetle-ri nakleden Ebû Hüreyre’nin fakih olmamasıyla açıklamışlar ve fıkhu’r-râvi şartını kıyasa ya da genel kurala muhalif olan âhâd rivayetlerle amel edilmesi için olmazsa olmaz bir şart olarak ileriye sürmüşlerdir. Bu görüşü benimseyen hukukçular konunun gündeme geldiği yerlerde genellikle musarrat/muhaffele hadisini örnek vermekte ve Ebû Hüreyre fakih olmadığı için bu rivayetle amel edilmediğini iddia etmektedirler. Ancak Hanefî mezhebi içerisinde başta Ebü’l-Hasan el-Kerhî olmak üzere pek çok hukukçu bu iddiayı kabul etmemişler ve fıkhu’r-râvi şartını kabul etmemişlerdir. Nite-kim kurucu imamlardan da bu konuda herhangi bir görüş nakledilmemiştir. Aksine kıyasa ve genel kurala aykırı olan bu tür rivayetlerle amel ettikleri rivayet edilmiştir. Hatta kurucu imamlar, muhayyerliğin süresini belirleyen Ebû Hüreyre’nin naklettiği musarrat hadisinin ilk kısmıyla amel etmişlerdir. Bu konuda dikkat çeken bir diğer husus ise, bu hadisi Hanefî mezhebinin fıkıh anlayışının oluşumunda ve şekillenme-sinde çok önemli bir yere sahip olan İbn Mes‘ûd da rivayet etmiştir. Ancak rivayetin İbn Mes‘ûd tarikine, Hanefî fıkıh kaynaklarında ya “belağana” şeklinde râvi ismi zikredilmeksizin ya da “ruviye”, “yürvâ” şeklinde meçhul sîgayla yer verilmiş ve İbn Mes‘ud’dan hiç bahsedilmemiştir. Ayrıca musarrât hadisinin İbn Ömer ve Enes b. Mâlik tariklerine de Hanefî kaynaklarda yer verilmemiştir. Hanefî mezhebi içerisinde Ebû Hüreyre’nin sahâbenin fakihlerinden birisi olduğunu savunan ve fakih olmadığı yönündeki iddialara karşı çıkan hukukçular da vardır. Bu iki yaklaşım göz önünde bulundurulduğunda fıkhu’r-râvî şartının kabulü ya da reddi konusunda Hanefî mezhebi içerisinde bir yeknesaklığın, homojenliğin olduğunu söylemek mümkün değildir. Ebû Hüreyre’den bahseden gerek tarih gerekse biyografi/bibliyografik kaynaklar onu fakih ve müctehid olarak nitelemektedir. Ayrıca Hz. Ömer tarafından Ebû Hüreyre’nin Bahreyn’e kaza ve yargı işleriyle ilgilenmek üzere gönderilmesi ve daha sonra buraya vali tayin edilmesi onun sahip olduğu fıkıh birikimine güvenildiğinin bir göstergesidir. Bunlara ek olarak Ebû Hüreyre’nin sahâbenin önde gelen fakihleriyle birlikte vermiş olduğu onlara muhâlif ya da muvâfık fetva örnekleri de bulunmaktadır. Nitekim Takiyyüddîn es-Sübkî, Ebû Hüreyre’nin fetvalarını Fetâvâ Ebî Hüreyre ismiyle bir cüz halin-de toplamıştır. Ne yazık ki bu eser günümüze ulaşmamıştır. Biz de, Ebû Hüreyre’nin fetvalarından tespit edebildiklerimize çalışmamızda yer verdik.

Keywords